31 Aralık 2009 Perşembe

Yılın Hareketleri

Youtube sağolsun bir de böyle bir şey yapalım dedik. Kendimce en güzel 3 hareketi seçtim

3, 2, 1 olarak gidiyor sıralama.

3 Numara : Grafite'nin Bayern Munchen'e attığı gol



2 Numara : Hido'nun Final serisinde Kobe'ya yaptığı blok




1 Numara : Roger Federer'in inanılmaz sayısı

2009 Nasıl Geçti (Türkiye)

2009 Yılın Spor Olayı :

2009 yılı skandallarla geçen bir yıl olduğu için, cidden bu konuda seçim yapmakta zorlanıyorum. Popülist yaklaşarak Mehmet Topuz transferini seçiyorum. Yani bir ülkenin en büyük kulüplerinin dahi hak,hukuk prosedür vs. ile ilgili şeylerin hiçbirinden haberi olmadığını göstermesi açısından. Ne tesadsüftür ki bugün ajanslara düşen bir habere göre gene Kayserispor oyuncusu olan Ali Turan'la ilgili de benzer bir süreç başladı gözüküyor. Hayırlısı olsun, reytingi yüksek bir konu zaten.



2009 Yılın Sporcusu :

Ayrım yapamam yapmak istemiyorum isimleri tek tek yazıyorum sizin gönlünüz hanginizi isterse onu seçsin.

Gülsüm Tatar : Dünya Şampiyonası'ndan sonra Avrupa Şampiyonası'nda da altın madalya kazandı. İlgisizlikten şikayet ediyor, 2012'de İngiltere adına yarışması için bastırıyor İngilizler.


Karin Melis Mey : Dünya Atletizm Şampiyonasında saha oyunlarında ülkemize ilk madalyayı kazandırdı. İlgisizlikten şikayet ediyor,antrenörüne GSGM'de kadro verilmiyor. Elden uçabilir her an...




Bahri Tanrıkulu : Yine Bahri, yine Dünya Şampiyonu. Başka lafa gerek yok.

2009 Yılın Takımı :

Gene çoktan seçmeli tercih var sizin için

Tekvando Milli Takımı :
Tüm kategorilerde (Genç, Yıldız, Büyük) katıldıkları turnuvalarda başarılı bir grafik çizdikleri için .



Beşiktaş Futbol Takımı :
Sezonu duble ile kapattığı için




Greko-Romen Milli Takımı :
Takım halinde 2006'dan sonra tekrar Dünya Şampiyonu oldukları için.



2009 Yılın Skandalı :

Hangi birini saysam ki.

Ben en önemli üç tanesini aşağıya koyuyorum. Bu arada her üç konu hakkında da ciddi bir bilgiye sahibim. Tarafsız olmadığımı düşünen varsa bana haber etsin, her türlü kanıtlarım neden skandal olduğunu.

1. Sırada Cemal Nalga Olayı var. Olayın tüm detayı için buradan buyurun lütfen.

2. Sırada Kerem Gönlüm'ün doping olayı ve Federasyon'un kararı var

3. Sırada Süreyya Ayhan'ın 4 yıllık cezaya itiraz etmesi, bunu düşürtmek için gittiği CAS'ta ömür boyu cezasına çarptırılması var.

Yılın Spor Karikatürü:




2009 Nasıl Geçti (Dünya)

2009 Yılın Spor Olayı :

Kesinlikle ve kesinlikle Usain Bolt'un 9.58'lik derecesi. Yani insanlığın geldiği son nokta resmen. Bu arada Tyson Gay'in de hakkını vermem lazım, hani başka bir devirde olsa 100m efsanesi olurdu adam. ABD rekoru kırdığı halde altın madalya alamayan ilk 100m'ci olarak tarihe geçti herhalde.




2009 Yılın Sporcusu :

Usain Bolt'u seçmeyeceğim bunun için ama seçimim gene atletizmden olacak. Kenenisa Bekele benim için yılın sporcusu oldu. Burada kendisi ile ilgili yazdığım bir yazı vardı onu okuyun derim. Olimpiyatlardan sonra, Dünya Şampiyonası'nda da 5000-10.000 dublesi yapmak her babayiğidin harcı değil.




2009 Yılın Takımı :

Tartışmasız Barcelona , 6 kupa ile sezon kapatmak dünya üzerinde bir futbol takımının, bir daha kolay kolay yapabileceği bir şey değil. O yüzden bu seçmim tartışma götürmez. :)


2009 Yılın Skandalı
:

Çok var ama bence Nelson Piquet Jr.'ın Singapur Grand Prix'sinde kasıtlı olarak kaza yaptığının ortaya çıkması bu senenin en büyük skandalıdır. Soruşturma sonucunda Flavio Briatore'nin ömür boyu Formula 1'den men cezası alması da cabası zaten.

30 Aralık 2009 Çarşamba

2009'a Bakış





2009'a damgasını vuran spor olaylarının en önemlilerinden oluşan bir liste hazırlıyorum , o yüzden bugün herhangi bir haber giremeyeceğim. Sizin de bu konuda öneriniz varsa yorumlarınızı benimle paylaşabilirsiniz.

29 Aralık 2009 Salı

Oberstdorf Nefes Kesti

Kayakla Atlamada 4 Tepe (Four Hills) yarışlarının ilki bugün Oberstdorf'da yapıldı. Tam olarak yaşlı kurtların damga vurduğu mücadele oldu diyebiliriz. Sezonun flaş gençleri Schlierenzauer, Bodmer, Amman ve Daiki Ito gibi isimler geride kalırken yaşlı kurtlar iş başındaydı. Aslında canlı olarak izlerken Kasai ve Ito'nun atlayışları sonrasında çakılıp kalmıştım. Sonra bunları geçen olmaz derken, 4 Hills'in ayakta kalan tek genç ismi olan Lukas Mueller, bana şöyle kocaman "yok artık LeBron James" dedirtti. Janne Ahonen'i görünce, eski Ahonen olsa nal toplatır bunlara diye geçirdim içimden. Tam o sırada Eurosport spikeri de, Eski Ahonen gibi atlaması lazım şampiyonluk için dedi. Mr. Finair bizi duymuş olacak ki resmen uçtu ve 137m.'ye kondu. Ben artık bunu da geçen olmaz derken bir başka yaşlı kurt Andreas Kofler ilk tur derecesinin de getirdiği avantajla aşağı doğru süzüldü. 124m civarında atlaması yeterli oluyordu kendisine. Adeta benim Ahonen'den neyim eksik der gibi,134m'ye atlayarak; 2 senedir üzerinde olan ölü toprağını attı bir nevi. İzlemesi inanılmaz keyifli bir yarıştı, her ne kadar hava şartları biraz zorlasa da sporcuları genel olarak keyifliydi.

İçi Boş Açıklama

Federasyon ile Fenerbahçe Kulübü arasında ciddi bir bildiri savaşı yaşanıyor. Arzu edenler şuradan Fenerbahçe'nin yaptığı açıklamaya, buradan da Federasyonun yaptığı açıklamaya ulaşabilir. Ben sadece dikkatimi çeken noktalara değineceğim, gerisini tarafsız!!! basınımıza bırakıyorum...

Federasyonun açıklaması tamamen stad seçimine ilişkin yapılmış öncelikle, ama Fenerbahçe Kulubünün açıklamada isim vererek bizzat sorduğu sorulara bir yanıt gelmemiş nedense ? Neydi bu sorular

-EURO 2016 Organizasyon komitesinin içinde bulunan Sayın Ahmet Güvener ve Sayın Orhan Gorbon, stadyum inşaatı ve renovasyon projeleri ile spor organizasyon, danışmanlık, araştırma, inceleme konularında faaliyet gösteren bir büyük yabancı şirketin Türkiye Temsilciliğinde bulunmuşlar mıdır? Halen bu temsilcilikleri faaliyette midir? Bu temsilcilikleri üzerinden TFF'ye herhangi bir iş yapmışlar mıdır? *** -2009 UEFA Kupası Finali'nin organizasyonu işi, Sayın Ahmet Güvener'in TFF Genel Sekreteri olduğu dönemde, başka bir teklif alınmaksızın, TFF tarafından, dışarıdan Sayın Orhan Gorbon'un sahibi olduğu bir şirkete verilmiştir. Bu şirketin, başka bir teklif alınmaksızın, bu önemli işi almasını sağlayan üstün yönü nedir? Sayın Orhan Gorbon'un bu şirketine, TFF tarafından söz konusu organizasyon ile ilgili ne kadar ücret ödenmiştir?

***
-EURO 2016 Organizasyonu kapsamında yapılması planlanan stadyumların, mimari konsept proje işi için teklif veren şirketlerin arasında Sayın Ahmet Güvener ve Sayın Orhan Gorbon'un halen Türkiye temsilcisi oldukları şirkette var mıdır? Bu şirketin verdiği teklifin tutarı nedir? Söz konusu iş, bu şirketin teklifinin şüpheli görülmesi üzerine çok daha düşük bir fiyatla başka bir şirkete verilmiş midir?


Bu sorulara verilmiş en ufak bir cevap yok. Benim bildiğim kadarıyla, ben sade bir vatandaş olarak dahi gitsem Federasyon'a ve Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde soruyorum bunları desem bana cevap vermek zorunda Federasyon. Onu da geçtim iki yönetici hakkında bu derece iddialar varken, sanki bunlar hiç yokmuş gibi bir açıklama yapmak ne kadar mantıklı.

Sonra geliyorum Federasyon'un stad kriterlerine... Ayrıca konuştuğumuz olayın 2016'da olacağını tekrar hatırlatıyorum.

"Şehrin raylı sistem ya da metroya sahip olması, aday şehirler arasındaki mesafenin kısa olması, şehirlerin birbirine toplu taşıma sistemleri ile bağlanmasına engel olacak bir problemin yaşanmaması, ev sahibi şehrin yaz turizminde çekim merkezi olması, 50 bin seyircinin bir gecede diğer şehirlere rahatlıkla ulaştırılabilmesi, maçların oynanacağı stadyum ve çevresinin en az 100 dönümlük bir arazi içinde yer alması, aday şehrin turnuva için belirlenen 4 konaklama merkezine yakın olması, şehrin minimum 2600 odalık otel kapasitesine sahip olması" konu başlıkları,"

Şimdi bakıyorum şehirlerin birbirine toplu taşıma sistemi ile bağlanmasına engel olacak problem demişler, uçak bir toplu taşıma aracı olduğuna göre ve Türkiye'nin hemen hemen her ilinde de havaalanı olduğuna göre bu konuda sorun yoktur sanırım. Havacılık sektörünün kar-zarar analizine girmeye niyetim yok,ama dolu giden uçak asla zarar etmez ve dip fiyattan taşıma yapabilir...50.000 kişi kaba hesapla 200 sefer demektir , sen bir ilden diğerine 200 sefer yaptıramayacaksan, talip olma böyle bir organizasyona zaten.

Ev sahibi şehrin yaz turizminde çekim merkezi olması; Evet mesela Kayseri yaz turizminin en yoğun yaşandığı illerimizden birisi, hatta Konya'da öyle. Misal grup maçları için Konya'ya gelen bir Alman misafirimiz dilediği gibi her yerde içkisini içebilir, öpüjeemmm uleyn diye yanındaki sevgilisinin dudağına yapışabilir. Konya halkı böyle şeylere çok alışık olduğu için yadırgamaz bunu hiç güler geçer. Ya da Hırvatistan'ın Dalmaçya sahillerinden kopup gelen bir misafir ablamız Kayseri'de rahatça dolanır di mi. Gerçi Kayseri'yi bu yaz test edeceğiz bakalım Sırplar'la nasıl anlaşıyorlar.

Şehrin minimum 2600 yatak kapasitesine sahip olması lazımmış. Herhalde Eskişehiri hesaba katarken direkt öğrenci apart'larını düşündü Federasyon... Yoksa Eskişehirde doğru düzgün otel bile bulmak sıkıntı yani.

Toplu taşıma, raylı sistem lazım şehire demişler. Ama nedense AnadoluRay (ne olduğunu bilmiyorsa federasyon bir zahmet İBB'nin kapısını çalıp öğrensin), Marmaray ve Metrobüsün kesişim noktasında yer alan Saracoğlu Stadyumu bu iş için uygun değil.

Çevresinde 100 dönümlük boş arazi olması lazım kriteri yeni getirilmiş sanırım. Bu açıdan bakarsak biz bu şampiyonaya aday olmayalım zaten. Stadı yapıp çevresinde 100 dönümü boş bırakaca kadar çok arazimiz varsa, o stadların hepsi ölü yatırım olur bu ülkede. Ayrıca yapımı 150 milyon $'a malolan , ama oraya toplu taşıma götürmek bunun 10 katı kadar bir paraya malolan stadı seçmek nedir çözemedim.

Daha ne zaman biteceği belli olmayan bir stadın çevre düzenleme işini de 2016 bahanesiyle devlete yıkmak büyük başarı örneğidir. Daha 2 ay önce UEFA'nı testlerinde Elit stad kategorisine giremeyen bir stadın listeye alınıp , UEFA'nın aynı testte elitliğini bir kez daha tescil ettiği bir stadı liste dışı bırakmak komedi . Ve allahın aşkına biri çıkıp bana Diyarbakır ve Trabzon'un neden bu listede olmadığını delikanlı gibi açıklasın.

Yazıklar Olsun Bu Ülkeye

Bu blogda temel amacım , sessiz çoğunluğun sesi olmaktı. Basının o şaşalı başlıklarından uzak, işini yapan ve başarılı olan onlarca sporcumuzun en azından sesini duyurmaktı. Bir kişi bile bu ülkede böyle sporcular da varmış diye haberdar olsa bu bana yetiyor çünkü. Daha kısa bir süre önce Gülsüm Tatar'ın feryadına değindik, 2012'de İngiltere adına görürsek olimpiyatta şaşırmayalım dedik. Neyse lafı uzatmadan konuya geçelim. Tuğba Karademir'den bahsedeceğiz. Kendisi Artistik Buz Pateni dalında ülkemizin tek ve en başarılı temsilcisi. Bilmeyenler için söyleyelim, daha uygun çalışma şartları için 1996 yılında Kanada'ya göç etmek zorunda kaldı kendisi. Ancak ülkesini ve tabir yerindeyse milli formayı hiç bırakmadı. Artistik Buz Pateni Şampiyonalarında finale çıkabilen ilk ve tek isim bu ülke adına. Her şampiyonada da üzerine koyarak devam ediyor. Bizim ev ahalisi çok sever Buz Patenini , senelerce ailecek oturup Katarina Witt'leri, Evgeni Plushenko'ları izledik. Hatta Plushenko'yu bu sene de izleme şansım olacağı için heyecanlıyım. Malumunuz ara ara değiniyorum, yaklaşık 45 gün sonra Kış Olimpiyatları başlayacak. Yani bu sporun en büyük organizasyonu. Tuğba, mart ayında aldığı derece ile olimpiyata katılmaya hak kazandı. Peki Tuğba'nın anne ve babasının, kızları muhtemelen olimpiyat finalinde ter dökerken onu TV'den izlemek zorunda kalabileceğini biliyor musunuz ? Peki bu derece başarılı olan bir sporcumuza hiçbir Türk firmasının sponsor olmadığını söylesem size ? Hani ota boka milyonlarca lira para döken, çok uluslu ya da uluslararası arenada ciddi iş bağlantıları olan firmalarımız, dünyada milyarlarca insanın takip edeceği bir spor organizasyonunda, böylesine başarılı bir sporcuya neden sponsor olmak istemiyor anlamıyorum. Yani hani bu işin okulunu okumasam anlayacağım da, ulan bundan daha iyi rekalma fırsatını nerde bulacaksınız diyesi geliyor insanın. Üstelik o prime-time'da yayınlanan gerizekalı Türk dizilerine, alt yazı şeklinde verdiğiniz reklama ödediğiniz paranın 1/3'üne falan, tüm dünyaya ulaşma şansınız varken. Federasyon yetkilisi'nin bahanesi süper " Ailesi bize geç başvurdu.". Yahu sayın yetkili gören de sanki 50 sporcuyla kış olimpiyatlarına katılıyoruz sanacak. Kafile netleşmedi netleşsin o zaman konuşuruz bunu , o kafile içerisinde Türkiye'yi Tuğba'dan daha üst seviyede temsil edecek biri olacak mı acaba. Öyle bile olsa senin elinde olimpiyat finalinde yarışabilecek potansiyelde bir sporcu varken , bilet ve diğer ayarlamalar için onun sana başvurmasını beklemek kadar salakça bir şey var mıdır. Şimdi Rusya Federasyonu çıkıp Plushenko bize geç başvurdu, ailesine bilet bulamıyoruz dese, o federasyon başkanını Rusya'da ne yaparlar acaba biliyor musunuz ? He yok önce bi Plushenko kadar olsun da bakarız diyorsanız, ben de size onun bir Plushenko ya da bir Witt olması için siz ne yaptınız ki derim...Neresinden bakarsan bak rezaletin daniskası bir durum. Sabah gazetesinde detayı var, dileyen alsın okusun, ben buraya sadece Tuğba'nın annesi Sabit Karademir'in sözlerinin en can alıcı noktasını aktarıyorum. Kendisine sorulan "artık yeter diyip Kanada forması giydirir misiniz kızınıza" sorusuna verdiği cevap.

" KESİNLİKLE HAYIR . TÜRKİYE BİZİM VATANIMIZ".

Yapma be annecim, bu ülkeyi sevmek bile, suç oldu bu ülkede artık. Bu ülkeyi sevmiyorum demek daha popüler artık. Tuğba gene başarılı bir olimpiyat geçirecek , gene bu başarılar uzak ve yalnız ülkesinde kimsenin umrunda olmayacak....

Havuz Yok Ama Kupa Var

İYİK (İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü), hatırlarsınız Ortaköy'de bir binaları vardı sonra bir şeyler oldu o tesislere el konuldu vs. vs. Süreci bu noktaya sadece dış etkenler getirdi dersek yanlış olur İYİK'in içinde de muazzam hatalar olduğuna inanıyorum ben. Her neyse konumuz o değil. İYİK kulübü göçebe misali sürdürdüğü antrenmanlarla Galatasaray gibi Sutopu'nda ekol olmuş bir takımı 4-3 yenerek şampiyon oldu. Yurdumun sportif durumunu özetlemesi açısından harika bir haber. Her ne kadar içeriği bir sporsever olarak bana dokunsa da. Gerçi az sonra bir haber daha ekleyeceğim ki, o hepten çıldırmama sebep oldu. Onu da paylaşacağım efendim sabır.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Teşekkürler Banvit


Banvit Kulübü muhteşem bir 2010 takvimi hazırlamış. Sağolsun SalsaBasket sayesinde haberdar olduk. Takvimin geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine gönderilecekmiş. Ayrıca "Kızlar Banvit'le Okula" projesine de destek veriyormuş bu takvim. Takvim için fiyat ve nasıl sipraiş verilebilir bilgisine ulaşıp yayınlamaya çalışacağım. Diğer ilginç fotoğraflar için sizi Salsa Basket'e alalım biz.

Sue Bird Spartak'ta


Sue Bird yeniden Spartak Moscow Region ile anlaştı. Aslında sürpriz olmadı benim için bu haber ama nedense Taurasi'nin yönetimle arasında soğuk rüzgarlar estiği bir dönemde yapılması bu transferin mani,dar geldi bana. Haberin tam metni burada. Bakalım Spartak'ta Taurasi - Bird izlemeye devam edecek miyiz, yoksa bu haber Taurasi'nin Spartak'tan kopmasına mı işaret göreceğiz.

Messi'yi de Geçerler

Malumunuz bu senenin en flaş isimlerinden biri Lionel Messi. Hemen hemen her yıl sonu anketinde yılın sporcusu adayları arasında Usain Bolt ile birlikte. Ancak Messi'ye en beklemediği darbe memleketinden geldi. Malumunuz Arjantin'de futbol bir dindir. Hatta Boca taraftarlarını bir lafı vardır meşhur. "Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombonera es mi iglesia.” (Dinim Boca, Tanrım Maradona, Mabedim La Bombonera). Her neyse böyle bir ülkede haliyle milli takım ve onun performansı etkileyici oluyor işte. Malumunuz Arjantin son anlarda Dünya Kupası biletini almış bir ülke oalrak çok tartışıldı. İşte Messi'nin de o maçlardaki ortalama performansı Arjantin'de yışlın sporcusu ödülünün Juan Martin Del Potro'ya gitmesine neden oldu. Zira Arjantin'liler olaya Messi Barcelona'ya bir sürü kupa kazandırdı ama bize ne verdi ki gözüyle bakıp, Amerika Açık'ta dünyanın bir numarası Federer'i deviren Del Potro'yu daha bir kahraman edasıyla karşılıyorlar. Ne diyelim hayırlısı olsun, aranızda Del Potro'nun bunu Messi'den daha az hakettiğini düşünen varsa söylesin. Ya da ebediyen sussun. Hatta fikir değiştirdim ebediyen sussun. Böyle de taraflı bir blog yazarıyımdır....

El Tecavüzo

Dün şurada inceden değinmiştim sonucun böyle olacağına. Yani bu kadar eksikle zaten bir direnç beklemiyordum ben Real Madrid'den açıkçası. Bullock ve Velickovic'in üzerine yük binecek derken Velickovic son haftalardaki rezalet performanslarının zirvesini yaptı herhalde artık. Maçın başında Lavrinovic biraz direnir gibi oldu o kadar. Sonra Barcelona resmen ezdi geçti rakibini. Sahada bir Rubio şov izledik desek yalan olmaz. Özellikle 2. periyotta, bir crossover yaptı ki Real Madrid'lileri çarşı pazar manav ne varsa gönderdi yani. Ha bu arada artık bir Barca klasiği olan Rubio - Vazquez Alley-hoop'larından da bize örnek sundular sağolsun. Sonuç itibariyle Barcelona doğruyu oynadı. Ellerinde çok iyi şut atan adamlar olmasına rağmen, inatla ısrarla, topu Real Madrid'in en zayıf noktası olan pota altına indirdiler. Hani Murat Özyer izlemiştir umarım bu maçı. Aslında Tanjevic'de izlemiştir diyeceğim de o inatçıdır izlese de değişmez onda bir şey. Sonuca gelecek olursak Rubio 18 sayı attı. Hem de 3/4 üç sayı ile. E maçı Barcelona 79-57 kazanınca bize de bu başlığı atmak düşüyor. Basketbol'da başka bir tanımı yok bunun çünkü.

Da Da Da Damir Mrsiicc

Bir Beşiktaş maçı sonrası bu başlığı atmak çok normal aslında. Yani Mrsic çok özel bir oyuncu bunu kabul ediyorum. Fakat bu adamın içindeki Beşiktaş sevgisi bir başka, buna kanaat getirdim artık. Madalyonun diğer yüzü de var tabi. Yıllık bütçesi yaklaşık 12 - 13 milyon $ olan Fenerbahçe Ülker takımını, sene başında suratına bakılmayan, ne de olsa 40 yaşına geldi bu sene basketbolu bırakıyor denilen Mrsic galibiyete taşıyorsa, burada bir şeyler ters yapılıyor demektir. Hani bir maçta taşısa eyvallah diyeceğim de , son 4-5 maçtır Mrsic'in sırtına bindi Fenerbahçe Ülker. Fenerbahçe Ülker için bilindik şeyleri yazmaya gerek yok, 39. dakika içerisindeyken alınan mola'da Tanjevic ile Ömer Onan'ın tartışmasını görmek, Fenerbahçe taraftarları için olağan hale geldi artık. İlla 12.000 kişi gelip o salona "Tanjevic İstifa" diye bağırınca mı yollayacaklar bu adamı merak ediyorum. Yoksa zaten battı balık yan gider, Euroleague'de Top 16 yapsak yeter diye mi düşünüyorlar. Hani zaten mevcut ligde Fenerbahçe ile Efes Pilsen'i geçebilecek takım yok, finalin adı belli zaten. Bir ihtimal var ki Euroleague'den elenme ihtimali, orada ne olur bilemiyorum. Ama Top 16 için Fenerbahçe, Efes'ten daha şanslı o kesin.

Beşiktaş için de bir iki kelam etmek lazım. Helal olsun diyorum sadece onlara. Bunca sıkıntıya rağmen çıkıp bu mücadeleyi göstermeleri takdire şayan. Likholitov'un da katılmasıyla savunma da biraz daha dirençli olacakları kesin. Engin'in form düzeyi ise 2010 öncesi beni inanılmaz sevindiriyor. Ona çok ihtiyacımız olacak şampiyonada çünkü. Burak hoca eldeki imkanlarla çok güzel bir iş çıkartıyor. Dün eleştirebileceğim tek tercih Fletcher - Emir eşleşmesi olabilir ama. Tamam hücumda Fletcher Emir'e çok ters geliyor ama , aynı olayın beterini Emir'i savunurken Fletcher yaşadı. Hatta suvanamıyorken desek daha doğru buna. Ancak ne olursa olsun bilindik malum maddi sorunlar hortlamazsa eğer BJK Cola Turka bu sene finali zorlayabilir. Zorlamalarını da can-ı gönülden istiyorum açıkçası.

27 Aralık 2009 Pazar

Yoruldum

Ya valla yorucu bir hafta sonu geçirdim, dün gece hem keyifli bir sohbeti bölmemek, hem de göz ucuyla Ersan'ı takip etmek için bayağı geç saatlere kadar ayaktaydım. E üstüne bugün erken kalkıp biraz da dışarda koşturunca enkaz vaziyette eve geldim. Yazacak çok şey vardı aklımda aslında ama neyse mazur görün beni. Valla şimdi Fener - Beşiktaş maçını izlicem hatta o maçın bitiş saatine göre Real Madrid - Barca derbisine de göz atabilirim , söz ikisini de yazacağım buraya. Aranızda Real Madrid'li olan varsa izlemesin maçı, bu kadar eksikle sonu hüsran olabilir çünkü.

Dip Not : Marco Jaric oynamıyor bu maçta ama şanslıysanız ve eğer eşi yanındaysa bol bol zoom yapar kameralar...

26 Aralık 2009 Cumartesi

Sydney'de Dönüyor


Justine Henin profesyonel kariyerine devam kararı aldıktan sonra, bir iki küçük turnuvada boy göstermişti. Sydney Turnuvası organizatörleri, daha önce bu turnuvayı 2004, 2006 ve 2008'de bu turnuvayı kazanan Justine Henin'e Wild Card verdiler. Böylece ilk kez üst düzey bir turnuvada izleme şansımız olacak kendisini. Daha önce kimsenin yapmadığı bir şeyi yapıp WTA sıralamasında 1. sıradayken tenisi bırakmıştı Henin. Eğer bu geri dönüşünde tekrar oraya çıkabilirse cidden inanılmazı başarmış olacak...

NBA'de Bir İlk

Dün gece NBA'de bir ilk yaşandı. Esasen Lakers'lı olmayan biri olarak ben bile isyan ettim dün gece hakemlere. Gerçi Kaan Kural bu kadar itiraz edecek bir şey yok diyordu yayında ama, bunu salondaki taraftarlara anlatmak çok da kolay olmasa gerek. Konunun özüne dönersek , Lamar Odom'a çalınan ikinci teknik faulden sonra, Odom diskalifiye oldu. Mevzu bahis pozisyonda ise bariz bir savunma faulü vardı zaten. Bu son noktaylka birlikte Lakers taraftarları çıldırdı ve süngerden yapılmış "No" parmaklarını sahaya atmaya başladılar. Nba tarihinde bir ilk oldu bu olay. Doğruluğu yanlışlığı tartışılır ama bana düşündürttüğü tek şey " Vayy bee bunlar da maçı izliyormuş cidden, tiyatro seyircisi gibi değillermiş" oldu.

25 Aralık 2009 Cuma

Anlayan Beri Gelsin

İl Güvenlik Kurulu , Abdi İpekçi'de yer alan saha içi koltukların kaldırılmasına karar vermiş. Gerekçe güvenlik... Muhtemelen son GS - FB maçında yaşanan olaylardan sonra bu yargıya varmış paşazadeler. Gerçi görüşmeler halen daha devam ediyor ama , İl Güvenlik Kurulu'nun bu kararda ısrarcı olduğu söyleniyor. Hani oturdukları yerden karar almak çok kolay oluyor insanlara. Acaba hayatlarında kaç kez basketbol maçına gittiler. Sayın Emniyet Müdürümüze sormak istiyorum, atadığınız polisler, o gün orada olay çıkartan arkadaşların kaç tanesini tanıyordu acaba. Hani ben biliyorum da, siz de biliyorsunuzdur muhtemelen. Saha içi koltukları en pahalı tarifeden satılan koltuklardır. Genelde basketbol izleyicisi gelir oralara. Kalan kısımlarda da genellikle sporcuların yakınları oturur zaten. Yani şu sahada yaşanan olayları, saha içi koltuklara bağlamak ciddi bir deha örneği olsa gerek. Aziz Yıldırım'ın karara itiraz ettiği söyleniyor. Nasıl etmesin ki, o koltukların en ucuzunu 350 liradan sattı sezon başında. Şimdi orada 600 lira verip kombine alan adama, çık tribüne nasıl desin... Misal tüketiciler bu karar karşısında Basketbol Federasyonu'na dava açsa ne olur. Aynı sorun Galatasaray'da da var. Onlarda Fenerbahçe kadar çok olmasa da, saha içine bir sürü kombine sattılar. Geçen yazımın son kısmında bahsettiğim olaya doğru zorla itiyorlar insanları. Yani oraya geliş amacı çok belli olan bazı tipler var. Kimse bize çıkıp da efendim biz bunları nasıl belirleyelim demesinler. Sürekli salona gidip gelen belli bir ekibiniz var, ben de salon sporlarını çok yakından takip eden biri olduğum için, hemen hemen her salonda aynı amirle karşılaşıyorum. Artık birbirimize selam sabah verip, hal hatır sorar hale geldik, yakında bayram ziyaretine el öpmeye gideceğim nerdeyse. O tribüne gelen insanların içerisinden kimlerin olay çıkartabileceğini polis gayet iyi biliyor...Güvenlik zaafı var ise bu öncelikle Federasyon'un sorunudur. Ya polise yetki vereceksin, ya da polisi salondan çekmek istiyorsan oraya özel eğitimli güvenlik görevlileri koyacaksın. O koyduğun güvenlikler de polisten tek tek, kim kimdir, necidir öğrenecek. Öğrenciler olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim mantığıyla bu iş olmaz.

Kış Keyfi Tam Gaz


Kış aylarında en büyük zevklerimden birisi kayakla atlama yarışlarını izlemek. Risto Jussilainen'leri, Adam Malysz'leri, Sven Hannavald'ları izlediğim günler geldi aklıma. Sonra bir ara koptum takip edemedim geçen yıldan beri gene takipteyim ama. Yeni yüzler, yeni heyecanlar izlemesi gerçekten çok zevkli. Hele bir de Eurosport spikerlerinin o tadına doyulmaz anlatımı olunca, cidden seyir zevki doruklara çıkıyor. Neyse yaptık bu kadar reklamı,bari biraz da haber verelim kim ne yapmış diye . En son İsviçre'de devam eden yarışlarda ev sahibi ülkeden Simon Amman üç gün içerisindeki ikinci birinciliğine ulaştı. Amman'ı takip eden isimler ise Norveç'li Björn Einar Romoeren ve Japon Daiki Ito oldu.

Bu isimlere Wolfgang Loitzl'de eklenebilir, benim bu seneki çıkış beklediğim gençlerden olan Pascal Bodmer'de eklenebilir. Özellikle bu olimpiyatlar da kaçırılmaması gereken bir branş bence kayakla atlama. Son derece çekişmeli geçecek çünkü.

Hakeden Kazandı

IAAF, dünyanın en iyi atletleri ödülünü verdi geçen günlerde. Ben atlamışım o bölümü kusuruma bakmayın. Erkeklerde kimin aldığını söylemeye gerek yok. Usain Bolt ismini hemen hepiniz söylemişsinizdir zaten. Bayanlarda biraz itirazım var , tamam belki Dünya Şampiyonası'nda kötü bir performans verdi ama Yelena Isinbaeva geçen yılın genelinde çok başarılıydı. Gerçi ödülü hem sempatikliği (fotodan bile belli oluyor zaten) ile, hem de pistlerdeki başarısı ile benim de çok beğendiğim Sanya Richards'a vermeleri yaramı biraz hafifletiyor. Ama gene de Isinbayeva sporu bırakana kadar, her sene ona verilsin ödül derim. Bu konuda tamamen taraflı bir tutum içindeyim kabul...

Sıra Kayak'a Geldi

Dopingin bulaşmadığı spor alanı nerdeyse kalmadı gibi. Sanırım biraz da olimpiyat senesi olması sebebiyle WADA'nın denetimlerini sıklaştırması nedeniyle kayak'ta da dopingli sporcu haberleri görüyoruz bu aralar. Son olarak da Rus sporcu Juliaja Tchepalova'da doping çıktı. Gerçi burada durum farklı Ocak ayında alınan numunesinde doping çıkmış. Yani bir senede mi yaptınız testleri diye sorası geliyor insanın. Her neyse Julija ablamıza 2 yıllık men cezası verilmiş. Muhtemelen olimpiyat öncesi olduğu için jet hızıyla tahkime gidecektir. Ordan da gerkene kararın normalden hızlı çıkacağını düşünüyorum.


Basketbolda Transfer Pazarı


Bu aralar gene tembelliğim üzerimde, keyifsizim yazasım gelmiyor açıkçası. O boşlukta takımlarımız bir kaç transfer hamlesinde bulundu tabi kısa kısa onlara değinelim.

- Öncelikle BJK Cola Turka, Kazan'dan 2.10'luk dev Fedor Likholitov'u renklerine lattı. Yerinde bir transfer oldu BJK için.
- Kepez Belediye'den Cüneyt Erden Bornova Belediye ile anlaştı.
- KSK'da Gökper Gen Kepez Belediye'ye kiralandı.
- Aliağa İsmail Çevik ile anlaştı, bir transfer daha yolda gibi
- İTÜ Kepez'den Bora Sancar'ı, Aliağa'dan da Ogün Sevinç'i kadrosuna kattı.
- Kepez'de guard bölgesine takviye yapılması şart, muhtemelen de yapacaklardır.
- Bir de ayrılan hocamız var. Ekrem Memnun Darüşşafakka Cooper Tires'da ki görevinden istifa etti.

23 Aralık 2009 Çarşamba

O Geri Döndü

Bir kaç gün önce söylemiştik eli kulağında açıklanır diye. Resmi açıklama nihayet geldi ve Schumi Mercedes'le önümüzdeki sezon tekrar F1'de olacak. Yıllık yaklaşık 7 milyon $ ücret alacağı söyleniyor. Eski direktörü Ross Brawn ile tekrar bir araya gelen Schumi, eğer yanlış hatırlamıyorsam yarışan en yaşlı pilotlardan biri olacak. (belki de en yaşlısı olabilir ama araştırmadım valla ) Takım arkadaşı ise bir diğer Alman Nico Rosberg olacak. Bir Tifosi olarak haz etmesemde bu kararından , onu tekrar pistlerde görecek olmak heyecanlandırıyor beni. Umarım performansı hayal kırıklığı olmaz.

Helal Olsun Cüneyt Çakır

Futbol yazmayı sevmiyorum demiştim, blogun genelinde de yok zaten. Ama bu haber Türk Futbol tarihinde ender rastladığımız türden olduğu için paylaşmak lazım. Cüneyt Çakır FIFA tarafından 1.Kategoriye yükseltilmiş. 2. Kategoriden buraya yükselen 4 Avrupa'lı hakemden biri olmuş Cüneyt Çakır. Bundan bir sonraki aşama Top Class dediğimiz ya da Elit Hakem dediğimiz kategori bildiğim kadarıyla. Yani Rossetti'lerin,Bussacca'ların falan olduğu yer. Sanırım yakın tarihimizde bunu başarabilen tek isim Ahmet Çakar'dı. Hatırlarım Milan - Bordeaux maçın yönetmişti CL'de. Ne diyelim elinde tuvalet kağıdı, yanında çubuk tutan adamlarla stüdyoda şov yapıp, kariyerinde hiçbir başarı olmadığı halde sanki Collinaymış gibi her hafta asıp kesen bir sürü hakem eskisinin olduğu bir ülkede, bu noktaya bir hakemimizin gelmesi gurur verici. Helal olsun Cüneyt Çakır, biz her zaman ki gibi büyük resme odaklanmıyoruz, elin FIFA'sı bizim gibi küçük beyinli olmadığı için gerçeği görüyor işte.

22 Aralık 2009 Salı

Marco Jaric Real Madrid'de

Efendim olayın Jaric'in basketbol kalitesi ile alakası yok bence. Zaten o Messina'nın sorunu, he ama şu var ki Jaric'i değil de olur da gelirse diye eşini görmeye bir sürü insan gidecektir tribüne. Yani neresinden bakarsan bak karlı bir transfer Real Madrid için. Jaric'in gelmesinin uzunların etkinliğini de biraz daha arttıracağını düşünüyorum ben. Bu transferin ardından şunu diyebiliriz ki Real Madrid bu sene final four'u istiyor. Darısı bizim Euroleague kulüplerimizin başına. Hani adamların öyle çok büyük sıkıntıları olmadığı halde ilerisini düşünerek bu takviyeyi yaptığı ortamda malum takımımız 3 senedir 4 numarasız, sene başından beri de guardsız oynuyor.

Not : Yahu kimdir bu adamın karısı minvalinden tepkiler aldım, herkes bizim gibi sporla içli dışlı değil. He tabi konu Adriana Lima olunca insanlara hak veriyorum, Jaric'e yakıştıramıyorlar ne yapsınlar. :)

İronik

Teşekkürler ntvspor.net

19 Aralık 2009 Cumartesi

Vonn 4. Zafere Doğru

Geçen hafta İsviçre'li Janka'nın tarih yazma fırsatını kaçırdığı yerde, bu hafta Bayanlar Süper Kombine yarışları vardı. Val d'Isere'deki yarışlardan zaferle ayrılan isim ABD'li Lindsay Vonn oldu. Bu sonuçla birlikte Vonn ablamız kariyerinde 25. kez bir Dünya Kupası etabını birinci bitirmiş oldu. Hatta bunu yaparken bir de genel klasmandaki en büyük rakibi Alman Reisch'i 1.16 saniye arkasında bıraktı. İki sporcu da şu an 521 puanla genel klasmanın zirvesinde bulunuyor. Ancak çok büyük bir hata yapmazsa Vonn kariyerinin 4. Dünya Şampiyonluğuna ulaşacak gibi gözüküyor.

Başka Dilde Aşk

Blog formatının dışına ilk çıkışımız değil. Zaten rahmetli Özal'da Anayasa'yı bir kere delmekten bir şey olmaz demişti. O günden beri ülke olarak beli doğrultamadık o ayrı, ama blogu toparlarız bir şey olmaz...Neyse başlıktanda mevzu bahis olacağı üzere konumuz bu güzel film. Film işitme engelli bir gencin hayatını anlatıyor aslında. Bu vesile ile halk arasında çok yaygın olan şu sağır-dilsiz kavramını da silmeye sebep olur inşallah bu film. İşitme engelli demek çok daha doğru bir tanım çünkü. Filmin konusunu anlatmaya gerek yok aşağıya fragmanı ekleyeceğim zaten, ki izleyin, merak edin ve sinemaya gidin diye. Öncelikle senaryoyu yazan ve aynı zamanda başrolde olan Mert Fırat'ı tebrik etmek lazım. İlksen Başarır'ı unutmadık tabi senaryonun diğer yazarı olarak. Konu malumunuz böyle hassas olunca, senaryonun yazımı da işlenmesi de önemli oluyor. Film için her türlü yapaylıktan uzak, samimi, hepimizin hayatımızın herhangi bir döneminde yaşadığı ve yaşayabileceği şeyleri kapsayan bir film diyebiliriz. Ancak tek fark var, taraflardan biri, bizim gibi değil. Bize göre azınlık kalan, sayısız yüzbinlerle ölçülebilecek bir gruba ait. Hergün otobüste yanımızda oturan, ya da sokakta biz arkadaşımızla hararetli bir şekilde konuşurken yanımızdan geçip, konuştuklarımızı duyamayan ama yüz hareketlerimizden o anki duygularımızı anlayan birine ait. İnsan izlerken kendini onların yerine koyuyor cidden. Hani hepimizin aslında içten içe beslediği o acıma duygusunu yok edecek bir film olmuş resmen. Şahsım adına bu filmden anladığım en önemli şey, bu insanlara acıma duygusuyla değil, arkadaş duygusuyla yaklaşmak onları çok daha memnun eden şey...Gidin izleyin, sonra gelip bu yazıyı bir daha okuyun anlatmak istediklerimi çok daha iyi anlayacaksınız. Bu filmde emeği geçen herkesi kutlamak lazım, belki de sinemada bir tabuyu yıkmak üzereler. Ancak Mert Fırat'ı ayrıca tebrik etmeden geçemem. Son yıllarda izlediğim en iyi oyunculuk performansıydı. Ortaokulda sıra arkadaşının işitme engelli olması, onun bu duyguyu daha yakından yaşamasına neden olmuş. Zaten izlerken bunu anlayabiliyorsunuz. Bu duyguyu içinde yaşamayan biri, hissetmeyen biri; bu kadar başarılı olamazdı diye düşünüyorum. Eh be Furkan, bir sinemaya el atmamıştın yani diyenlere de selam ediyorum. Blog özüne en kısa sürede dönecektir. Ancak bu filme kayıtsız kalsaydım, kendi özümden şüphe ederdim. Son olarak da bu filmde emeği geçen herkesin yüreğine sağlık, sessiz yüzbinlerin sesi olup, bunu milyonlara duyurdukları için.


FRAGMAN

18 Aralık 2009 Cuma

Tifosi'leri Üzecek

Artık ayyuka çıktı, eli kulağında bugünlerde açıklanır herhalde Schumacher - Mercedes anlaşması. Bakmayın siz Ferrari cephesinden gelen , tabiki de anlaşabilir sorun etmiyoruz laflarına. O bir Ferrari efsanesiydi kim ne derse desin. Şimdi Mercedes'te yarışacak olması en çok onlara dokunuyordur. Taraftarın hayal kırıklığını saymıyorum bile. Olaya Mercedes açısından baktığımda, bu sezon kendi başlarına yarışacakları için olabilecek en sansasyonel ismi seçtiler. Schumacher ismi onlara dikkatleri üzerine çekmenin de ötesinde işler yaptıracak. E malum Formula1 dünyasında yer almak pahalı bir şey. Bu yüzden Schumi üzerinden elde edecekleri reklam gelirleri onları bayağı bir rahatlatacaktır. Schumi'yi pistte görmek güzel olacak ama iahsi kanaatim zirvedeyken bıraktığı yere dipteyken dönmemek gerekir şeklinde.

YUHHHH

Kusuruma bakmayın ama daha uygun bir başlık bulamadım. Kerem Gönlüm'ün doping kararında dönen salakça işleri bahsetmiştik. Gerekçeli kararda , biz bu adama indirim uygulatacak hiçbirşey bulamadık ama kendi kendimize kanaat ettik 1 seneye indirdik diye yazan bir gerekçeli karar. Her neyse o derdim değil, Fenerbahçe yönetimi dosyayı WADA'ya götürüp, ya arkadaş bu işin piri sizsiniz, bu durumda yapılan indirim uygun mudur bilmem ne diye sormuyorsa, beni hiç alakadar etmez. Ha sormaya güçleri yetmiyorsa da yapacak bir şey yok. Öyle çıkıp takımımın hakkını yedirmem diye martaval okumakla olmuyor bu işler neticede.

Tahkim kurulu skandal ötesi bir karara imza atarak GS'nin seyircisiz oynama cezasını 2 maça, 40.000 TL'lik cezasını da 20.000 TL'ye indirdi. Şimdi müsadenizle değerli tahkim kurulu üyelerine kocaman bir YUUUHHHH çekiyorum burdan. Yani arkadaş biz mi enayiyiz , siz mi çok akıllısınız çözemedim. Dünyanın hangi hukuk sisteminde bire bir aynı olan fiile bu derece farklı cezalar verildiği görülmüştür. Hadi onu geçtim güzel indirdiniz cezayı. Şimdi ikinci yarıdaki FB - GS maçında taraftar sahaya dalsa, iki üç GS'liyi oyuncuya saldırsa, bir iki şaplak atsa ne halt edeceksiniz. Hangi yüzle 2 maçın üzerinde ceza vereceksiniz. Yani hangi amaca hizmet ettiğini bilemediğim skandal ötesi bir karar. Ve bundan sonra çıkıp çıkabilecek olayların da önünü sonuna kadar açacak bir karar. Artık kimse çıkıp kulüplere suç falan bulmasın, senin başındaki kanun koyucu uygulayıcı ve onu denetleyecek olan kurum bu derece çifte standartın içindeyken, tek derdi orda GS'ye ya da BJK'ye küfür etmek olan,basketbol topunu görse bomba diye karakola götürecek adamlar da gider düz mantık kurar. Lan bunlar geçen maç sahaya daldılar oyuncumuza vurdular 2 maç saha kapatma aldılar, ben de gireyim vurayım 2 maç zaten dandik takımlarla oynuyoruz ne olacak diye düşünür. Adama zorla böyle düşündürtüyorsunuz çünkü. Utanmanız varsa verdiğiniz bu karardan utanırsınız.

Söze Ne Hacet

Uzun yıllardır takip ediyorum, taraftarı ile bu derece bütünleşmiş başka bir takım görmedim ben. Ne desem boş, her türlü övgüyü, sevgiyi sonuna kadar hakediyor Fenerbahçe Acıbadem...

17 Aralık 2009 Perşembe

YaO Gelirse

Efendim arkadaşın kuzeni açıklamış , Türkiye'de ki Dünya şampiyonasında oynamak istiyormuş sevimli dev Yao. Hani bu işe Houston yönetimi nasıl bakar bilemiyorum. Adam bütün sezon sakat diye oynayamayıp Dünya Şampiyonası'nda oynarsa pek hoşnut olmazlar herhalde. Öte yandan düştükleri grup itibariyle Çin yetkililerinin de oynaması yönünde baskı yapması hiç de anormal olmaz. Sigorta poliçeleri falan devreye girebilir , bu işten çok ekmek yer medya demedi demeyin. Bir basketbolsever olarak Yao'suz bir Çin takımı görmek istemem şahsen. Ama ona milyonlarca dolar yatıran takımına da hak vermiyor değilim hani. Haberin tam metni burada.

Kayıp Aranıyor


Eksiklerin etkileyeceğini biliyordum ama maç başında Çetin Hoca'nın verdiği istatistikleri duydukça bu takıma da maç verirse Fenerbahçe yuh olsun dedim içimden. Zaten beni de haksız çıkartmayacak şekilde iyi başladı Fenerbahçe maça. Arka arkaya topları pota altına indirerek şaşırttılar beni. Ama işe de yaradı bu sistem 18 sayıya kadar çıkardılar farkı. Şimdi o noktadan sonra Cibona'nın direnç göstereceği belliydi, neticede maç gidiyor bir şeyler yapmak lazım moduna girer takımlar (Fenerbahçe Ülker hariç bu moda giremiyor nedense ). Her neyse o geri dönüşü engellemek zordu cidden , çünkü Marko Tomas'ın çok ekstra üç sayı isabetleri vardı. Sonra ikinci yarı da gene iyi başlayan ve farkı açan Fenerbahçe oldu. Heh dedik burdan sonra gitmez bu iş gene aldı kontrolü eline. Sonra bir baktım Oğuz oyunda , yahu hoca tamam sene başından beri eleştiriyoruz seni Oğuz'a daha çok süre ver diye ama Oğuz gibi adamı Andric'i savunmak için nasıl kullanırsın yahu. Elinde Cibona'yı paramparça eden Semih varken Andric'i Oğuz'la tutma inadın nedir çözemedim. Rasim iki faul aldı diye çocuğu çürüttün kenarda. Yahu bu adam hiç katkı vermese bile iyi oynayan oyuncularını dinlendirmek için kullanırsın. Artık Tanjevic'in mi, yönetimin mi inadı bilemiyorum ama Takım 3 sene önce Tanjevic'in göreve başladığı noktaya gelmek üzere. Hayırlısı olsun üç maymun'a devam.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Hayırlı Olsun Bakalım

2010 Dünya Şampiyonası kuraları çekildi grubumuzu ve diğer grupları değerlendirmek gibi bir niyetim yok onu peşin peşin söyleyeyim. Derdim organizasyonun olacağı şehirlerle alakalı. Ama adet üzeri önce grupları ve şehirleri söyleyelim genel bilgi olarak dursun dağarcığımızda di mi.

A Grubu: Arjantin, Sırbistan, Avustralya, Almanya, Angola, Ürdün (Kayseri)
B Grubu: ABD, Slovenya, Brezilya, Hırvatistan, İran, Tunus (İstanbul)
C Grubu: Yunanistan, Türkiye, Porto Riko,
Rusya, Çin, Fildişi Sahilleri (Ankara)
D Grubu: İspanya, Fransa, Kanada, Litvanya, Yeni Zelanda, Lübnan (İzmir)

Şimdi şöyle bir bakıyorum da bu Antalya'dan Kayseri'ye organizasyon alan değerli devlet idarecilerimizin alnından öpüyorum. Yani siyasi hesapların içine lokal olarak girilmesine alıştık ama, bu tip bir organizasyonda yapmayın bari. Tamam Kayseri'de sürekli gelişen bir ilimiz, gurur verici işler yapıyorlar hatta. Ancak Almanya ve Sırbista
n gibi vatandaşlarının çoğunun yaz tatili için Antalya'yı seçtiği gerçeği köşede dururken, bu grubu Kayseri'ye göndermek tam komedidir. Ey sayın yetkili, bu ülkede kamp ve konaklama açısından en yeterli tesis hangi ilimizde mevcuttur acaba...Her yıl devre arasında yüzlerce takım (ki bunların arasında Avrupa'nın çok iyi kulüpleri de var) Antalya'da kamp yapmıyor mu ? Antalya'da ki projeyi 2010'a yetiştirmek bu kadar mı zordu ? Grup maçlarında nispeten boş tribünlere oynanacak çoğu maç zaten, bu maçları Antalya'da full tribüne oynatmak varken Kayseri tercihi ilginç. Gerçi siz de haklısınız, bırakın gidecek bar disko bulmayı, sokakta TEKEL bayisi bile bulmakta zorlanacak bu taraftarların, maçları salonda izlemekten başka alternatifleri pek yok Kayseri'de...Hayırlısı olsun memleket için ancak şu siyasi hesaplardan sıkıldım. Yazalım basketbol konuşalım vs. diyoruz ama basketbol bizim çocukluğumuzda sevdiğimiz basketbol değil artık bu ülkede. Herkesin bir hesabı kitabı var , ona göre şekil vermeye çalışıyorlar basketbole.

Son olarak da bunca zaman çalışıp çalışıp maskot olarak bulduğunuz şey bu mudur yahu. Bugüne kadar ki dünya şampiyonaları içerisinde gördüğüm en gereksiz maskotlardan biri. Yani düşünce güzel tamam da, uygulama bu kadar mı saçma o
lur yahu..








12 Aralık 2009 Cumartesi

Piyango Talihlileri Açıklandı

Meşhur Wild Card seçimine şurada değinmiştik. Wild Card toto yarışında 4'te 3 yaparak kendimi başarılı ilan ediyorum. Beni tek şaşırtan Dominik Cumhuriyeti yerine Almanya'nın tercih edilmesi oldu. Böylece FIBA çok adilane!!! bir dağılımla 3 Avrupa ( Rusya, Litvanya, Almanya) ve bir Asya (Lübnan) olarak dağıttı kartları. E parayı veren düdüğü çalar demişti Nasreddin Hoca di mi....

11 Aralık 2009 Cuma

İki Yüzlü Medya



Temcit pilavı gibi önünüze konu koymayaı sevmiyorum. Ama şu ülke tarihinin en skandal kararlarından biridir Kerem Gönlüm vakası. Gerekçeli kararda bu adamın doping indirimine tabi hiçbir istisnadan faydalanamayacağı gerçeğini itiraf edip, utanmadan özel kanaatle cezası 1 yıl'a indirilmiştir yazmak ancak bizim federasyonun yapacağı iş zaten. Her neyse medya diyorduk di mi. Şimdi geçen günlerde CSKA Moskova takımıyla ilgili çıkan doping olayının ayrıntısına şurada değinmiştik. Aynı gün büyüüüüük!!!! gazetelerimizin internet siteleri muhteşem bir habercilik örneği sergileyerek ortalığı ateşe verdiler. Yani daha UEFA'nın resmi açıklamasını bile okumaktan aciz bu arkadaşlar, çok basit bir grip ilacının sebep olduğu olay için resmen bir bardak suda fırtına kopardılar. CSKA'nın ihracına kadar gitti iş. Halbuki UEFA'nın resmi açıklamasını okusalar biraz flaş çakacak kafalarında (gerçi emin değilim bundan ama ). Biraz da WADA falan araştırsalar Google'a WADA + SUDAFED yazsalar falan komple çözebilirler olayı. Her neyse böylesine doping sayılmayan bir ilaç için bile fırtınaları kopartan değerli medyamız, Kerem Gönlüm vakasında adamı resmen sütten çıkmış ak kaşık ilan ettiler. Tamam ben de inanıyorum Kerem çok efendi bir adamdır , bunu o basındaki bir çok adamdan daha da iyi biliyorum hatta. Ama ortada bir yanlış varsa , bir suç varsa bunun cezasını çekersiniz. Üstelik Kerem'in durum farklı , Ermal'ın ki gibi saç ilacı değil , Sudafed gibi grip ilacı değil. Bilakis yasadışı sayılan bir ilaç vücutta çıkıyor. Yani Kerem bu maddeyle ABD'de yakalansa bırakın doping suçunu , yasadışı uyuşturucu / uyarıcı madde kullanmaktan yargılanır. Ama medyamızın gözüne o dönemlerde nedense perde inmişti. O perde birden CSKA maçında kalktı nedense. Deli dana gibi saldırdılar sağa sola. Şimdi bakıyorum da kalkan perde aslında, medya'daki bazı tetikçilerin gerçek yüzünü ortaya koymuş. Ha bunlarda yüz var mıdır derseniz asla yoktur derim. Kayış gibi oldu artık bunların suratları çünkü.

Janka Fırsatı Kaçırdı

Şöyle bir baktım da kış sporlarını fazla ihmal etmişim gerçi önümüz de olimpiyatlar var orda telafi ederiz ama olsun olimpiyat öncesi de çok zevkli yarışmalar oluyor. Bunlardan biri de Dünya Kupası Slalom yarışlarıydı. Kombine Slalom'da İsviçre'nin harika çocuğu Carlo Janka üst üste 4. kez dünya şampiyonu olup "Herminatör"ün rekorunu egale etmeyi planlıyordu. Aslında çok da yaklaşmıştı ama ebedi rakipleri Avusturya'dan Benjamin Reich'e geçilerek bu fırsatı kullanamadı. Tam emin değilim ama Janka kazansaydı bu başarıyı elde eden en genç sporcu olacaktı sanırım. Gerçi Henüz 23 yaşında olan sporcunun bunu başarması hiç de uzak bir ihtimal gibi gelmiyor bana. Bu arada şu anki çekişmeden yola çıkarak Vancouver'da inanılmaz keyifli bir olimpiyat olacağını söylersek yanlış olmaz sanırım.

Nasıl Yani


Ergin Ataman dün geceki maçtan sonra şans onlardan yanaydı demiş. "Zaman zaman rakibimiz öne geçse de karşılaşma hep bizim kontrolümüzdeydi. Savunmada özellikle McCalebb ve Mariç'i durdurmakta zorluk çektik. 20 tane hücum ribauntu verdik ki bu bence maçın kırılma noktası oldu."... Şimdi hoca ile aynı maçı mı izledim tereddüt ettim bir an. Maçın kontrolü bizdeydi dediği , Rakocevic ve Smith'in inanılmaz yüzdeli buldukları şutlar oluyor sanırım. Hatta Smith utanmasa kendi potasından falan atacaktı nerdeyse bir ara. Kaya bile 3 sayı isabeti buldu daha ne olsun. Onu geçtim toplam Ribaundlarda 40-19 Partizan üstünlüğü var. E hocam adama sorarlar Partizan'ın uzunları ile sizin uzunlarınız arasındaki kalite farkı nedir acaba diye. İşin komiği maçın büyük kısmını 4 kısa rotasyonuyla oynayan bir coach'un 20 hücum ribaundu vermelerine şaşırması olmuş. E ne diyeyim karşınızda her zaman bir Tanjevic olmuyor işte, hamleye hamle ile karşılık veriyor bir şekilde çıkıyor işin içinden. Hani kariyerini toplasam Kaya'nın kariyerinin çeyreği bile olmayan Maric'in 34 sayı atmasında coach'un hiç kusuru yokmuş onu anladım...Aynen devam iki takımımızda saçmalama konusunda birbirleriyle yarışıyorlar Euroleague'de...

Üç Maymun

NTVSPOR'dan Loran Vayloyan bizim defalarca söylediğimiz gerçekleri yazmış. Enfes bir yazı olmuş buradan okuyabilirsiniz. Şimdi çok afedersiniz ama ota boka yalanlama yazan Fenerbahçe Resmi Sitesinden bu konuda bir reaksiyon bekliyorum ben. Ama tık yok sitede. Yazıda Loran'ın değindiği konuların hepsi gerçek.

Hani gazeteci falan da değiliz ki kulüp bizi ciddiye alıp açıklama yapsın. Misal istiyorum ki kulüp desin , Biz Oktay Hoca biri yazın biri de yaklaşık 1 ay önce olmak üzere iki jkez anlaştık, ama Turgay Demirel'in amansız baskıları sonucu bir türlü Tanjevic'i kovamadığımız için kazık attık ona. Aydın Örs ile görüşmeye çalıştık ama sezon ortasında görüşmem, takım da almam ben diye kapattı kapıyı. Araya Doğan Hakyemez'i koymaya çalıştık olmadı , hazır Doğan Hakyemez ile görüşmüşken CEO ol dedik kendisine ama o işe de Turgay Demirel izin vermedi. Karşıyaka maçından sonra hocanın biletini bizzat Aziz Başkan kesti ama, ne olduysa o tazminat maddesi yüzünden iptal edemedik sözleşmeyi desin. Hemen hemen her maç oyuncular ile Tanjevic kenarda birbirine küfür ediyor allahtan Yugoslavca konuşuyorlar da kimse anlamıyor. Biz bunu da oyuncularımızın hırsı olarak görüyoruz desinler. Sahi Mirsad'a ne oldu, adamı kapı önüne koymuştunuz geçen sezon ortasında, sonra Efes'le anlaşınca kıymete bindi , ha final serisi devam ederken görüşmemesi lazımdı o ayrı. Sakat olduğuna kimse inanmıyor herkes başkan tarafından cezalandırıldığına inanıyor... Kime haksızsınız diyebiliriz ki bu noktada. Peki Mirsad'ın yaptığı yanlıştı ve kendi stilinizde amiyane tabiriyle "raconu kestiniz". Bu adamı Efes'in kucağına atanlara neden kesilemiyor o racon acaba. Yani neresinden tutarsak tutalım elde kalan bir durum var. Hazır girmişken bu olaya, kameralara yakalanmış Tanjevic - Kinsey diyaloğunu da yazalım.

Tanjeviç: Duyuyor musun, sizin yüzünüzden bana ‘go home' diye bağırıyorlar.
Kinsey: Haksız da değiller.
Tanjeviç: O zaman sen iyi oyna da kimseyi bağırtma.
Kinsey: Sen de doğru oynat... Sen doğru oynatırsan, biz de doğru oynarız.

Konu basketbol olunca Fenerbahçe yönetiminin hali , yukarıdaki resimden ibaret maalesef. En sonunda tribünler full çekecek , sırf Tanjevic'e istifa diye bağırmaya gelecek insanlar yakında.

10 Aralık 2009 Perşembe

Konuş Derya Senin Hakkın

Demiştim zaman zaman yaptığı açıklamalar yüzünden ya da o açıklamalarda konuşma tarzı yüzünden pek sevmem kendisini diye. Ancak bugün kendi kişisel derecesini 3 saniye geliştirerek Avrupa 5. olması cidden başarıdır. Zira çok güçlü rakipleri vardı. Yarıştan sonra söylediği bu dereceyi geliştirirken yanımda kimse yoktu lafı anlayana çok şey ifade eder de, bizim yöneticilerimiz bilmem nerde yapılan şampiyonada havuz bilmem kaç saatte doldurulmuştu ama biz burada ondan 2 saat daha az bir sürede doldurduk diye konuşmayı marifet sayarlar. Konuşmayı marifet saysalar gene iyi, bunu tarihi başarı gibi görürler o daha komik. Konuş Derya sonuna kadar hakkın var bu sefer...

Havuzda Boğulduk


13. Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonasının ilk gününde eleme seansında adeta boğulduk havuzda. Hani kendisini pek sevmesem de, Derya Büyükuncu hariç finale çıkan bir sporcumuz yok. Yıllardır anlamakta zorlandığım bir olgu var ama. X yüzücümüz işte bilmem kaç dakika bilmem kaç saniye ile Türkiye Rekoru kırdı diyorlar, ancak genel klasmanda bilmem kaçıncı olarak elendi. Yahu bir ülkenin ulusal rekoru bu kadar mı düşük seviyede olur. Yani Türkiye rekoru kırıyosun ama 25. falan olup eleniyorsun. Demek ki bizim ülkemizdeki yüzme sporu üzerimizde yer alan en az 20 ülkeden daha beter durumda. Hele ki avrupa şampiyonası bu yani daha Avustralya'lar Amerika'lar falan yok burda. Ne diyim bazı konuşmalarına uyuz olsam dahi Derya Büyükuncu'yu tebrik ediyorum, bunca senedir en azından finale çıkabilme başarısını gösteriyor.

Kafana Sağlık


Normalde futbol yazmıyorum ama CL özetlerini izlerken Sinan'ın attığı golü gördüm cidden muhteşemdi. Değme forvetlere taş çıkartır valla. Helal olsun Sinan sana.

Gurur Duymak


Tamam ben Fenerbahçe'liyim eyvallah ama , bugün Bayan basket ve Bayan voleybol takımlarını izlerken öncelikle bir sporsever olarak gurur duydum. Bayan voleybol takımının rakibinin başına gelen üzücü hadiseyi yazmıştık. Buna rağmen hayat devam ediyor, onlarda çıktılar maça. Cidden Fenerbahçe Acıbadem için hep lig maçları ölçü değil diyordum. Bu gidişle Şampiyonlar Ligi maçlarını da ölçü alamayacağız gibi duruyor. Son 2 yılın finalisti'ni kendi evinde 3-0 yenmek büyük başarı. Üstelik ilk seti 22-17 geriden gelip aldılar. Son seti'de 25-14 bitirdiler. Yani yenmek var bir de böyle ezerek yenmek var. Fenerbahçe Acıbadem Final Four yolunda emin adımlarla gidiyor.





Gelelim Fenerbahçe Bayan Basket takımına. Ya onları bendeki yeri apayarı her zaman. Yani hani şu Aziz Yıldırım'ın istikrar başarı getirir dediği ama bir türlü futbol takımında uygulayamadığı prensibinin, bire bir uygulanmış ve sonuç alınmış hali Fenerbahçe Bayan Basket takımı. Ve bu oturmuş kadronun üstüne bir de Penny Taylor takviyesi geldi ki tadından yenmiyor. Cidden onu izlemek çok büyük bir zevk. Basketbolun her yönünü çok iyi oynuyor. Oyunu okuması müthiş cidden. Fenerbahçe takımının bu sezonki oyununu , o talihsiz Ros Caceres serisinin olduğu seneki oyuna benzetiyorum. Umarım sonu o seneye benzemez.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...