30 Ocak 2010 Cumartesi

Şampiyon Serena


Bayanlar finali az önce sonuçlandı. İşyerinde olduğum için ancak web üzerinden takip edebildim o yüzde çok yorumda bulunamayacağım. Serena Henin'i 2-1 geçerek sezonun ilk grand slam'inde mutlu sona ulaştı. Tahminim bu yöndeydi zaten şaşırmadım, uzun vadeli tahminim de Henin'in de tekrar 1 numarayı zorlayacağı yönünde.

Schlieri mi Amman Mı ?


Sapporo'ya gitmeyen Schlieri avantajı biraz da olsa Amman'a vermişti. Ancak Zakopane'de Amman'ın önüne geçmeyi başararak puan farkını iyice daralttı. Şu an sıralamada Schlierenzauer 996 puanla ikinci, Simon Amman ise 1099 puanla birinci sırada. Vancouver sonrası dananın kuyruğu kopacak. Bu arada Vancouver'da son zamanların en keyifli yarışı bizi bekliyor sanırım, şimdiden şu kazanır demek çok zor. Tabiki de Schlieri ve Amman favori ama, Morgenstern'in de yükselen formu, Lukas Mueller'in sürpriz çıkışları, Jane Ahonen'in tecrübesi de önemli. Harika bir yarış olacak şimdiden sabırsazlanıyorum cidden.

Seviyorum Seni Hido


26 sayı 11 ribaund ile oynadığı maçtan sonra yapılan röportajda kendisine sorulan " bugün oyununa etki eden en önemli şey neydi" sorusuna verdiği "ball" cevabı ile, adamın afallamasına sebebiyet verdiği için iki saat güldüm resmen. Adama bildiğin kal geldi yani, he tabi Hido'nun da "ball" diyerek elime ne kadar çok top verirseniz o kadar etkili oynarım mesajını vermesi güzel oldu. Sanırım All Star'dan sonra iyice ipleri eline alıp Toronto'yu adam edecektir Hido.

Rüya Gibi Final


Avustralya açık'ı çok ihmal ettim, evet biliyorum biraz fazla boşladım buraları ama idare edin valla suda çıkmış balık gibiyim, ayarlayamadım tempomu bir türlü...

Her neyse US OPEN'ı Kim Clijsters mucizesi ile bitirmiştik. Avustralya Açık'ta da Justin Henin fırtınası sürüyor. Gerçi, Henin'in hakkını veriyoruz ama , Serena'nın da hakkını yememek lazım. Her yönüyle harika bir final olacak o kesin, gönlüm Henin'den yana ama onu belirteyim. Ayrıca Kim Clijsters döndüğünde eskisi gibi turnuva turnuva koşup 1 numara olmak için kasmayacağını söylemişti. Henin'de bunun tam tersini görüyorum ben, 1 numarayken tenisi bırakmıştı. Şimdi dönüp tekrar 1 numarayı almak istiyor gibi sanki. Eğer tekrar 1 numaraya çıkıp kariyerime burda nokta koyuyorum derse , benim gözümde efsane tenisçi olur benden söylemesi...


Erkekler'de Nadal'ın sakatlanıp çekilmesi Federer'in tartışmasız üstünlüğünün işareti olmuştu. Federer dün resmen Tsonga'yı süpürdü. Şimdi karşısında Andy Murray var. İskoçların harika çocuğunun da ona karşı durabilmesi çok zor. Federer'in ismi şimdiden Sampras'ların Agassi'lerin Borg'ların McEnroe'ların yanına kazındı bile. Nadal'ın ise bu saatten sonra toparlayabileceğine imkan vermiyorum ben. Yavaş yavaş arkadan gelen Davydenko,Djokovic,Del Potro ve Murray gibi isimlere geçileceğini düşünüyorum hatta...

22 Ocak 2010 Cuma

Azıcık Utanmanız Olsun Yahu

Şurada Marsel'in elendiği maça değinmiştim. Sonra VATAN gazetesinde Türk seyircilerin olay çıkardığı hata 35 tanesinin dışarı çıkartıldığı, hatta meşale yakıp Şili'li seyircilere attığı yazıldı. Heeeh dedim bir bu eksikti. Sonra biraz daha araştırdım, Passing-Shot ( ki severek takip ettiğim bir tenis blogu) bu konuya açıklama getirmiş aynen aktarıyorum linkini burada mutlaka okuyun.

Hatta meşaleyi Şili'li taraftarların maç bitiminde yaktığı bir görüntü de var onu da servis edelim.




Tüm bunların üstüne Vatan gazetesinden bir allahın kulu da çıkıp , özür dileriz haberi yanlış yaptık, haberi yapan elemanımızın İngilizce bilgisi yetersiz kalmış, okuduklarını yanlış çevirmiş demesini beklerdim. Ama dememişler nedense. Bugün de Marsel'in antrenörü Can Üner Milliyet'e açıklamalar da bulunmuş. " Sadece birkaç Şilili tribünde sis bombası yaktı. Bu kişiler hemen güvenlik güçlerinin eskortunda dışarı çıkartıldı. Taraftarlarımızın, Şililere meşale attıkları kesinlikle doğru değil. Marsel ile Fernando Gonzalez arasında da hiçbir olumsuz olay yaşanmadı. Taraftarlarımız bir olay çıkarmadı”...

Olaya Fernando Gonzales'in maç sonu verdiği röportajda söylediği bir cümle ile nokta koyuyorum. Bu cümlenin ardından şu malum gazetedeki Eren Bozkurt isimli arkadaşımıza da, ev ödevi olarak Davis Cup nedir, nasıl bir taraftar ortamında oynanır konusunu veriyorum.

(Gonzalez said he enjoyed playing in front of the strong Chilean and Turkish crowd.

“It was really fun, like a Davis Cup atmosphere,” he said.)

Ayrıca olayı açıklığa kavuşturan Passing-Shot'a da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, yani bir Türk tenisçisi Grand Slam'de ikinci tura kadar çıkıyor ama biz nlerle uğraşıyoruz burada...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Eğlence Zamanı

Buz pateni sezonu başlıyor, 2009 Oberstdorf galasından en çok beğendiğim performansları buraya koyayım istedim, sizler de izleyin bu güzellikleri diye. Jason Graetz'in ayaklarının elastikiyetine hayran olun. Ha bir de Denis Ten var, henüz 16 yaşında ama çok büyük potansiyel var sanki bu çocukta öyle hissediyorum ben...Bir de Çek'lerin harika çocuğu Tomas Verner'i koyuyorum Michael Jackson gösterisi çok güzeldi onunda...









Marsel Veda Etti


Piyangodan çıkmıştı Avustralya bileti Marsel'e birazcık... Ama ilk turda Grosjean karşısında harika bir performans sergiledi. İkinci turda rakibi "forehand master" Fernando Gonzalez'di. Ben kazanmasını beklemiyordum zaten 3-0 biteceğine emindim, ancak Marsel'in rakibin backhand'lerini zorlayıp alabildiği kadar çok oyun alması temennimdi. Allahtan başka bir şey istseymişim keşke. &-4 6-3 ve 7-5'lik setlerle elenmiş Marsel. Yani tabiri yerindeyse bir güzel terletmiş Gonzalez'i. Kolay bir şey değil, Üst üste ikinci kez bir Grand Slam'de ikinci tura çıkmak. Helal olsun sana be Marsel, ilk 100 demiştin, böyle giderse sene sonunda onu da geçeceksin...Bu arada hem Türk hem de Şili'li seyirciler bayağı bir renk katmış maça, video falan bulabilirsem ekleyeceğim...

Diğer maçlara da değineceğim, niyetim bu gece şöyle bir neler oldu neler bitti yazısı yazmak Avustralya için...

19 Ocak 2010 Salı

Valla Güncelleyeceğim


Hayatımda çok hızlı değişimlerin ve olayların olduğu bir dönemdeyim, cidden baş döndürücü bir şekilde oluşuyor bazı şeyler. O yüzden burayı ihmal ettim biliyorum. Yeni bir düzen kurmaya çalışıyorum , en kısa sürede eskisi gibi güncel hale getiririm burayı valla söz bakın :)))

Şanslı kaybeden olarak Avustralya Açık'a alınan Marsel İlhan , ilk turda bir zamanların iyi tenisçilerinden biri olan Grosjean'i 3-0 geçti. Ertem Şener'lik yapasım geldi , her yerinden öpüyorum Marsel, hedefe doğru emin adımlarla gidiyorsun....

10 Ocak 2010 Pazar

Avustralya Açık Öncesi

Avustralya Açık öncesi çok ciddi iki turnuva vardı. Çok fazla yer veremedim kusuruma bakmayın bari sonuçlarını yazayım.

Geri dönüş yapan Justine Henin'in hatırına Brisbane'den başlayalım. Gerçi ondan biraz daha erken bir vakitte kortlara dönen Clijsters finalde kendisini alt etti ama olsun. Son 6 ay çinde aktif tenise dönen iki Belçika'lının bu derece prestijli bir turnuvada final oynaması, en çok Belçika'lıları sevindirmiştir sanırım. Bir de Yanina Wickmayer'in ceza durumu netleşirse değmeyin keyiflerine.

Erkekler de ise zafer Andy Roddick'in oldu Brisbane'de Radek Stepanek'i 7-6 ve 7-6 geçerek şampiyonluğa ulaştı Roddick.



Brisbane'den Katar'a geçiyoruz. Davydenko'nun sezon sonu turnuvasıyla başlayan yükselişi devam ediyor. Yarı finalde Roger Federer'i alt eden Rus raket, finalde de Rafael Nadal'ı devirerek Katar'ın şampiyonu oldu. Roddick Davydenko gibi isimlerin performansı Avustralya Açık öncesi gayet iyi gözüküyor, son yılların en keyifli Grand Slam'lerinden birini izlememiz muhtemel bu sene.

Schlieri Liderliği Kaptı


4 Tepe'nin ardından Dünya Kupası yarışları devam ediyor. Bad Mittendorf'da ki yarışlarda Avusturya'nın bir diğer harika çocuğu Gregor Schlierenzauer sadece yarışı kazanmakla kalmayıp , genel klasman liderliğini de Harry Potter'dan (Simon Amman) aldı. Schli'nin ardından 2. sırayı 204,5 m'lik atlayışıyla Robert Kranjec alırken, bu sezonun suskun isimlerinden Harri Olli'de 200.5 m2lik atlayışıyla kendine kürsüde yer buldu. Simon Amman ise 5. olarak , hem yarışı hem de dünya kupası liderliğini kaybetti.

Simon Amman önümüzdeki hafta Sapporo'da yapılacak olan yarışa katılacağını açıklamış bu arada. Schlierenzauer ise, Olimpiyatların başlamasına 30 gün kala bu yolculuğu yapmanın ne kadar gerekli olduğunu sorguladığını, henüz net bir karar vermediğini önümüzdeki 24 saat içinde kararını kesinleştireceğini açıklamış. Eğer Sapporo'ya gitmezse muhtemelen liderlik tekrar Amman'ın eline geçecek...

8 Ocak 2010 Cuma

Hukuk Bunun Neresinde


Tahkim kurulunun forma skandalı ile ilgili verdiği kararların saçmalığına değinmiştik. Olayın etayı çıktıkça dehşete kapılmaya devam ediyorum ben. Olayın en mağdur ismi olan Tufan Ersöz olayda en ağır cezayı alan adam oldu. Neden derseniz açıklayalım hemen.

1111 sayılı Askerlik Kanunun 35/E Maddesinin 6. Başlığı A bölümünde geçen ifadeyi doğrudan aktarıyorum

"6. Diğer Hususlar;

a. Bir defada 3 aydan fazla hak mahrumiyeti alan sporcuların sevk tehirleri derhal iptal edilir ve bunlar hakkında bir daha sevk tehiri teklifi yapılamaz."


Şimdi Tahkim Kurulu cezaları onarken ilginç bir değişiklik yapmış. Cemal Nalga'nın - ki kendisi olayda Tufan'dan daha fazla sorumluluk sahibidir, cezasını 2 yıl müsabakalardan men şekline çevirmiştir. Hemen dönüyoruz Tahkimin 18 Aralık'ta aldığı bir başka karara.


" Basketbol Federasyonu Tahkim Kurulu, doping kontrolü sırasında alınan örneklerinde yasaklanmış maddeler sınıfındaki "Cathine" maddesi bulunduğu için "1 yıl hak mahrumiyeti" cezası alan Efes Pilsenli basketbolcu Kerem Gönlüm'ün cezasını "1 yıl müsabakalardan men" olarak karara bağladı."


Sonra da Tufan'ın cezasının "4 ay hak mahrumiyeti " olarak onadılar cezasını.


Şimdi hep diyorum ben hukukçu değilim, ama salak da değilim. Neticede Hukuk bile olsa bir mantığı vardır. Şimdi formasının giyildiğinden haberi bile olamayan, Cemal sahaya çıkınca bunu farkeden, hepsini geçtim Cemal2in o maçlarda oynamasının yasak olduğunu bile bilmeyen Tufan'a bu cezayı verirken , Gene yukarıdaki sebeplere istinaden 2 sene ceza verdiğiniz Cemal'in cezasını müsabakadan men'e çevirdiniz.


Kerem Gönlüm, doping gibi yüz kızartıcı ve sporda çok ciddi suç teşkil eden bir eyleme katılmışken Müsabakadan men cezası alırken, Tufan'ın günahı ne.


Tufan'a 4 ay ceza verdik canım, en az ceza onda diye akıllılık yapanlara da önerim , o hak mahrumiyeti iabresi yüzünden Tufan'ın 15 ay askerlik yapması gerekiyor. Yani 4 değil 19 ay ceza verdiniz . Üstelik 4 ay hak mahrumiyeti olduğu için Cemal gibi gidip yurtdışında bir takımda oynama şansı da yok.



Yani bazen bu ülkede bilirkişi sıfatıyla bir takım koltuklarda oturanların yeterliliğinden çok ciddi şüphe ediyorum. Ben şu kıt aklımla bile, 10 dakika internette arama yaparak bu bilgilere ulaşıp muhakemesini kurup yorum getirebiliyorken, 1,5 aydır bir şekilde ertelenen bir karar da ,bu kadar çok hukuk skandalına imza atabilmekte ayrı bir maharet olsa gerekir.

4 Tepe'nin Galibi Kofler



Siena maçı üzeri, biri bizi Nalgalıyor falan derken bunu unuttum yahu. 4 Tepe'nin finalinde elde ettiği avantajı koruyan Kofler şampiyonluğa ulaştı. Aslında yarış baştan sona süper geçti. Hatta ilk ikili eşleşmede, Kofler'in yaptığı kötü derece biraz heyecan bile kattı olaya. Acaba dedik Simon Amman 14m lik farkı kapatabilir mi ? Ancak Simon Amman'da Kofler'e nazire yaparcasına kötü atlayınca, son atlayışlar öncesi bayağı rahatladı Kofler. Son atlayışında da gayet kontrollü bir iş çıkartarak şampiynluğa ulaştı. Bu senenin en büyük geri dönüşlerinden birini yapan Janne Ahonen, bizi gene heyecanlandırdı. Martin Koch'a karşı atladığı 134 m. ile acaba dedirtti bana. Gene de Bischofshofen'in bir yıldızı vardı ki , o da küllerinden doğdu bu yarışta. Thomas Morgenstern önce 133 sonra da 136 m atlayarak Bischofshofen'in galibi oldu. 1974-75 sezonundan beri ilk kez 4 Tepe'de ki tüm yarışları Avusturyalı kayakçılar kazandı. Ancak bir istisnamız var bu sefer 3 Tepe'de 3 Farklı kayakçı birinci oldu. Bu da ilk kez olan bir şey. Bischofshofen'in genel klasmanının ilk 8 sırasında 5 Avusturya'lı olması ise onların bu sezon ne kadar formda olduğunu gösteriyor. Yazımızı bitirirken size bu güzel sporun içinden çekilmiş güzel kareler de sunayım dedim buyrunuz.






Nalga'ya Devam

Beklenen oldu - 5 puanlık ceza da kaldırıldı. Tamam ben Fenerbahçe'liyim. Ama körün gözüne sokar gibi yapılan şeyleri de görmeyecek değiliz. Bir bakalım skandal ortaya çıktığından beri neler olmuş.

- GS yöneticileri , bu rezilliğe göz yumamayız diye istifa etmişler. Sonra bir tanesi el altından diğeri ise icat edilen özel bir görevle yerlerine geri döndüler ama olsun. Sıcağı sıcağına istifa edip , ahlak timsali oldular ya yeter.

- Yöneticilerin gerekirse ligden çekiliriz naraları havada kaldı. Fakay medya nedense bu skandala imza atan isimleri anında görevden aldı diye plaket verecekti nerdeyse yöneticilere.

- Federasyon'un verdiği cezaları değerlendirmek bana düşmez,hukukçu değilim çünkü ama ortada iki tane suç var. Biri cezalı oyuncuyu oynatmak suçu, diğeri de oyuncunun cezasını doldurduğunu ispatlamak için evrakta sahtecilik yapmak suçu. Federasyon ilk bölüm için cezayı Cemal'in oynadığı tüm maçlarda takımı hükmen mağlup sayarak verdi. İkinci bölüm için verdiği cezanın hukuki dayanağı yok diye iptal edildi. Yahu resmi evrakta sahtecilik yaptı diye, daha dün 4 federasyona resmi soruşturma açmadınız mı diye sorasım geldi. Herhalde Kürek Federasyonu ile Basketbol Federasyonu'nun tabi olduğu kanunlar farklı. Resmen bu skandalı kişilere yıktınız, yani yarın öbür gün birinden alacaklı olsanız, adam da size ben senin paranı ödeyecektim ama Ahmet bütün parayı batırdı ödeyemiyorum des ne olacak. Mahkemeye vereceksiniz şirketin sorumluluğudur diye karar çıkacak. Ama nedense kendi bünyesinden çıkan antetli kağıtlarda ve kulüp mührü ile onaylanmış resmi belgelerde sahtekarlık yaparken , tüzel kişiliğin hiçbir sorumluluğu yok. Burdan da bunu anladık.

- Şimdi bütün bu yaşanalardan sonra X bir takım cezalı oyuncu oynatı sahte belge gönderse federasyona, hatta üstüne o kulübün seyircisi de sahaya dalsa , ne de olsa alacağım en fazla 2 maç seyircisiz ceza, adamın oynadığı maçlarda hükmen mağlubiyet alırım, sonra sen sağ ben selamet dese haksız mıdır sayın Federasyon. Bunu yapan bir takıma hangi yüzle ceza verebileceksiniz onu merak ediyorum cidden...

Yani şu ülkede ne olursa olsun büyük camia kollanır olayından nefret ettiğim kadar başka bir şeyden nefret etmiyorum. İkinci konu da Ülker'in bu ülke basketboluna cidden katkı mı verdiği zarar mı verdiği yönünde ama onu ayrı bir yazı olarak ele almak lazım. Sadece merak ettiğim tek soru var. Bu yaşananları Erdemirspor ya da Bornova Belediyespor yapsa bu kadar rahat ceza kaldıracaklar mıydı acaba ?

7 Ocak 2010 Perşembe

Utanmanız Varsa


Ciddi ciddi geçtim blogun karşısına bir şeyler yazayım diye, ama akşamki Siena maçı aklıma geldikçe çıldırıyorum. Bu nasıl bir rezalettir yahu. Bunun açıklaması falan olmaz. Çok şükür o parkenin üzerinde olmak nedir biz de biliyoruz, tamam belki sizler kadar üst seviyede bunu tatmadık ama neticede bu oyun her yerde aynı oynanıyor. Son 3 senede kendi üzerinde yer alan takımlarla yaptığı maç sayısı 22 Fenerbahçe'nin. Aldığı galibiyet sayısı "1"... O da son maçta fişi çekmiş olan Tau Ceramica ( Şimdi ki Caja Laboral) karşısında alındı. Ne derece sayılır tartışılır.

Çıkıp sakatımız çok , eksiğimiz fazla diyen bir yönetici olursa eğer , gözüpek bir gazetecinin çıkıp şunları sormasını temenni ediyorum kendilerine.

1- Eksik dediğiniz adam Mirsad Türkcan sezon başından beri sakat!!!... Peki Avrupa'nın bir sürü kulübü 2 ay bile sakata kalabilme ihtimali olan bir adam yerine hemen takvbiye yaparken, siz neden Mirsad yerine takviye yapmadınız. Hatta daha da ileri götüreyim o mevkide Mirsad sağlamken bile sıkıntı çekiyordu Fenerbahçe Ülker , 3 senedir o mevkiye bir takviye neden yapılmadı. 3 senedir biraz atletik olup , orta ve uzun mesafe şutları sokabilen her 4 numaranın kariyer maçlarını Fenerbahçe'ye karşı oynaması tesadüf müdür ?

2- Solomon'un nasıl bir oyuncu olduğu bilinirken, hatta hoca da kendisini istemiyorken, kendisinin verdiği bir takım sözlerle bu takıma döndüğünü herkes biliyor. İsterseniz resmi sitenizden yalanlayın, ne de olsa kimse dikkate almıyor o siteyi. Solomon'u gönderdikten sonra guard bölgesinde Preldzic, Serhat, Greer hatta Ömer Onan'ı denediniz. 3 ay sonra mı aklınız başınıza geldi de bir guard aldınız takıma. Hani aldığınız adam da Roko Ukic gibi bir üst düzey oyuncu. Madem böyle bir vizyonunuz vardı 3 ay önce piyasada bu ayarda bir sürü adam varken neden almadınız...

3- Son olarak bu takımın kenar yönetimine baktığımda bir sürü takım elbiseli insan görüyorum, bu adamların hepsi orada ne iş yapıyor cidden merak ediyorum. Yani dışarıdan bakıldığında bu kadar ciddi bir organizasyon varmış gibi gözükürken şu yukrıda saydığım basit hataları bile, çözemeyen bir ekipten başka bir şey görmüyorum ben. Ha bir de geçen sezon sahaya giren başka takım seyircisiymiş gibi düşünüp, bu sene sahaya giren GS seyircisi için " ben bunca yıldır yöneticiyim, hayatımda ilk kez görüyorum sahaya girildğini " diyenlerde var o ekipte. Ya da her sonucu eksikler sakatlara vs. ile bağlayanda.

Bir sözümüde oyunculara olsun. 3 senedir favori olmadığınız ve kaybedeceğiniz kesin olan her maçta, rakipten gelen ilk dirence teslim olup maçı bırakıyorsunuz. Bu sene artık iyice abarttınız olayı, Buradaki ilk Barcelona maçında daha ilk molada bitik haldeydiniz. Bench arkasında size, biraz inanın şu maça yahu gözünüzden belli kaybettiğiniz dediğimizde, dönüp boş boş bakıyordunuz bize. Biraz ilk Siena maçında direnç gösterir gibi oldunuz ama, dünkü oyunu anlatmaya kelime yok yani. Sorunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz ama bu sizin sahada mücadele etmemenize sebep değildir. Taraftar yarın öbür gün salonu doldurup; " o forma kutsaldır , nasip olmaz herkese" diye bağırırsa kendinizi savunacak yeriniz yok bilesiniz.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Hedef 2010 Final Four



"Fenerbahçe Ülker`in gençlerle 2010`a kadar bu başarıyı elde edeceğini sanıyorum."

Mahmut Uslu - 04.08.2007

"Starts with two home wins, Montepaschi destroying Fenerbahce 101-58 " (Euroleague Resmi Sitesi) - 06.01.2010

Smaç İçin Ayağa Kalktı


Şurada ve burada Natalia Safronova'nın durumuna değinmiştik. Çok şükür bugün Onat'tan güzel haberler alabildim. Öncelikle sol gözünü tamamen açmış , sağ gözünü ise kısmen açabiliyormuş. Bunun yanısıra kendisine söylenenleri anlayabiliyor. Bugün yanına giden kulüp doktorunu tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, gözlerini açıp kapayarak tanıdığını ifade etmiş. Daha ileri tedavisi için özel bir uçakla Almanya'ya götürülüyor şimdi. Tedavisine orada devam edilecek. Bana Moskova'dan haber geldikçe sizleri bilgilendireceğim. Bir Smaç'ta Azrail'e At demiştim kendisi için, o smaçı atmak için ayağa kalkıyor yavaş yavaş, Çok iyimser bir tahmin olacak belki ama , gerçekten tekrar smaç attığı günleri de görürürüz umarım.

Herşey Madalya İçin


Jana Rawlinson (Pittman). Avustralyalı atlet. 400 m. engelli de 2003 ve 2007 yılında kazandığı dünya şampiyonlukları var. Kariyeri için kendi kişisel isteklerinden vazgeçmiş Rawlinson. E ne var bunda canımn diyebilirsiniz. Vazgeçtiği şey çok enteresan ama. Göğüslerindeki silikonu aldırmış atlet. Evet büyük göğüslü olmak hoşuma gidiyordu ancak Londra'da en hızlısı olmak zorundayım, bu yüzden daha çok kasa ihtiyacım var minvalinden açıklama yapmış. Başarılı olmanın bir numaralı şartı kişisel hırslardan ve isteklerden arınmaktır zaten, Rawlinson biraz marjinal bir yolla da olsa bunu tüm dünyaya gösteriyor. Umarız bu kararının sonucunu istediği gibi alır ancak Melaine Walker ve Lashinda Demus'u geçmek çok kolay olmayacaktır.

Tanjevic Erdi Muradına

Şurada bahsetmiştik Ukic'in Fener'e gelmek üzere olduğunu. Tam anlamıyla Tanjevic'in onayladığı bir transfer olduğu kesin. He Nedim Karakaş'ın aslında Iverson'u alacaktık demesine ayrı bir yazı girmek lazım ama neyse. Öyle bir şey olsa hem Iverson'u izlemek değişik olurdu, hem de yönetim baktı kovamıyor kalpten gitsin diye adam çabalıyor herhalde diye düşünürdüm. Hani böyle bir niyetiniz varsa bilelim Mensah - Bonsu'da serbest kaldı bilginiz olsun. Bu niyete ilaç gibi gelir yani :)

Her neyse Ukic diyorduk, avantajları çok fazla Fenerbahçe için. Hele ki elindeki tek point guard'ın 39 yaşında olduğunu düşünürsek bayağı iyi bir transfer. Bakalım Tanjevic muradına erdi de , Fenerbahçe taraftarı kerevetine çıkabilecek mi ?

Son olarak da para falan vermeyin, allah rızası için şu resmi sitenin işlerini yapmaya talibim ben cidden...

300. Kayıt Şerefine


Biraz da kendimize kıyak geçelim dedim. Yakın vadede yapmak istediğim değişklikler var burası için , yukarıdaki banner'dan tutun da bloga müzik koymaya kadar yani. Bu arada kayıt sayısı 300 olunca, arama özellliği de olsun dedim. Sağ üst köşeye "Hayalet Arama" koydum. Yani hayaletlerim sadece uyumak için değil , aramak için de varlar artık. Bir isim hakkında ne yazdığımı merak ediyorsanız oradan arayıp blog içinde onunla girilmiş yazılara ulaşabilirsiniz.

Şimdilik bu kadar, mümkün mertebe güncel tutmaya çalışıyorum, okuyan ve hatta zaman zaman yorumlarıyla katkıda bulunan herkese teşekkür ederim...

5 Ocak 2010 Salı

Ukic Fener'e

Dedikoduları ortadaydı zaten artık iş son noktaya kaldı. Hırvat medyasından almıştık haberi anlaşma oldu diye, ama acaba diye beklemeye geçmiştim şahsen. Sonra dün ardı ardına gelen iki haberle birlikte ben Roko Ukic artık Fener'de dedim. İlk açıklama Bucks'dan geldi ve Ukic'i serbvest bıraktıklarını açıkladılar. Buradan okuyabilirsiniz. Sonra ACB (İspanya Baksetbol Ligi) resmi sitesinde Josip Vrankovic'in açıklamalarını da görünce (ki o da burada ) bu iş tamam dedim. Ukic ne getirir, ne götürür değerlendirmesine hiç giresim yok valla. Ama görev adamıdır, yani molada kendine bağıran Tanjevic'e ben de senin diye karşılık vermez en azından. O açıdan mantıklı bir transfer Fenerbahçe için. Hatta oyun kurucu pozisyonu için, sahaya odun dikse yarayacak bir takım olan Fenerbahçe'ye ciddi güç bile katar desek yanlış olmaz.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Kenan'ın Şanssızlığı

Sezon öncesi hazırlıklarına Sakarya'da başlyana Dünya Şampiyonu sporcumuz talihsiz bir şekilde ayağını kırmış. 22-24 Ocak'ta Portekiz'de yapıalcak resmi testlere katılıp katılmayacağı henüz net değil. Ancak bir tesadüf noktası var ki enteresan. Şampiyon olduğu sezonun başında da sağ el bileğinde kırık vardı Kenan'ın. Ne diyelim inşallah bu talihsiz olay, aslında şamiyonluk habercisidir. Haberin detayı için burdan buyrun

Açılın Henin Geliyor


Profesyonel tenise geri dönme kararı aldıktan sonra, katıldığı ilk resmi turnuva olan Brisbane International'da Justin Henin fıtınası başladı. Haliyle o'nun geri dönüşü sebebiyle normalden biraz daha fazla basın ilgisine sebep olan bu seneki turnuvanın ilk maçında, Henin'in rakibi Nadia Petrova oldu. Rakibini 7-5'lik iki sette geçen Henin, resmi geri dönüşüne galibiyetle başlamış oldu böylece. Avustralya Açık öncesi ne kadar form tutar bilemem ama onu kortlarda görmek çok güzel.

4 Tepe Nefes Kesiyor

Yılbaşı sonrası sendromunu aşamadık bir türlü. Her neyse efendim, kayakla atlama'da 4 Tepe yarışları devam ediyor bildiğiniz gibi, aslında bitiyor desek daha doğru. Dün 3. tepe yarışı da sonlandı çünkü. Şimdi 2. ve 3. tepeyi ele alalım bu yazıda istedim.

2. Tepe olan Garmisch-Partenirchen'de tam anlamıyla bir şov izledik. Aslında ilk gün eleme turu atlamalarına dönersek büyük bir sürprizle başladı Garmisch. Zira tulumlardaki uygunsuzluk nedeniyle Schlirenzauer ve Simon Amman (yanlış hatırlamıyorum inşallah)'ın ilk gün dereceleri geçersiz sayıldı. Final günü ise resmen şov izledik. Önce Simon Amman 143,5 metre ile rampa rekoru kırdı. Ardından Schlirenzauer 137,5 metre ile Garmisch'in kralı benim dedi. İkinciliği Wolfgang Loitzl alırken, Simon Amman 3. oldu. Andreas Kofler ise yarışı 4. bitirmesine rağmen puan farkı ile liderliğini sürdürdü.


Bu sonuçlarla Innsbruck'a geldik. Gene güzel bir yarış bizi bekliyor diye düşündük, haksız da çıkmadık. Schlirenzauer Garmisch'deki formuna burada da devam etti ve 3.tepeyi de kazanarak, Kofler üzerindeki baskısını arttırdı iyice. "Harry Potter" Simon Amman ise Schli'yi takibe devam ediyor. Kuşkusuz bu senenin en önemli geri dönüşlerinden birini yapan Jani Ahonen'in form durumuna gıpta ediyorum cidden. Sanki hiç ara vermemiş gibi atlıyor hala, cidden saygı duyulacak bir sporcu. Andreas Kofler ise eldeki avantajı kabetmemek adına biraz temkinli gidiyor gibi. Garmisch'den sonra Innsbruck'ta da 4. oldu. Ancak halen daha 27 puan farkla genel klasmanda Schlirenzauer'in önünde yer alıyor. 4 Tepe yarışlarında finali Bischofshofen de yapacağız. Salı ve Çarşamba günü yapılacak atlayışlarla 4 Tepe'nin bu seneki galibi belli olacak.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Mutlu Yıllar

Acısıyla tatlısıyla bir yılı geride bıraktık, biraz geç de olsa sizlere yeni yıl hediyem de bu video olsun. Hepinize mutlu yıllar diliyorum...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...