26 Haziran 2010 Cumartesi

Çok Mantıklı Hareketler Bunlar




Biliyorum dünya kupası varken kim takar abi basketi diyorsunuz. Yahu Dünya Kupası ile ilgili milyon tane blog var okuyun işte oradan , yok benim yazdıklarımı okuyacaksanız EAB'ye buyrun. Her neyse efendim şahsımızdan haberlerle başlayalım, bu TUMBLR dedikleri şey de nedir diyerek ve benim için çok özel ve değerli olan bir arkadaşımın'da sen de yazsana demesine biat ederek Sleeping With Ghosts TUMBLR şubesini de açtık. Oradaki format farklı, kendi çektiğim fotoların altına karalıyorum gönlümden geçeni, meraklısına duyuralım.

Sonra geçelim Fenerbahçe Ülker'e. Bombaları arka arkaya patlatan bir takım oldu geçen hafta. Önce Marko Tomas sonra Kaya PEKER, üstelik Oğuz'u da takımda tutmak büyük başarı. Uzun zamandır şubemizde görmek istediğimiz mantıklı hareketler arka arkaya gelince insan bir N'oluyoruz lan moduna giriyor tabi. Hani bünye alışık değil ya haliyle reaksiyon da ona uygun oluyor.

Oğuz'un takımda tutulması çok önemliydi. Ömer Aşık olmayacak ve Semih'in de gitme durumu var çünkü. Üstüne bir de Kaya transferi psikolojik olarakta Efes'i bitiren hamle oldu. Ha benim Efes'ten beklentim deli gibi para saçıp oraya çok sağlam birilerini getirmeleri yönünde şu anda. Ersin Dağlı ile olmaz o iş çünkü.
Marko Tomas için laf söylenmez, söyleyen de zaten Oğuz'un altında kalsın yani. yeri geldiğinde 1 bile oynatabileceğimiz ama asıl sorun olan 2 numaramıza ilaç gibi gelecek bir takviye. Hırvat milli takımında Ukic'le beraber oynamaları da avantaj zaten.

Kaya için bir çok taraftarın olumsuz olduğuunu biliyorum, ancak bu işin duygusallığı olmaz. Tümer'i kabul eden bünye bunu da eder. He kendisini zerre sevmem, sahada da asla bir Oğuz ya da Ömer Onan gibi göremeyeceğim kesin kendisini. Ama mevcut şartlar içinde alınabilecek en iyi yerli pivottu ve alındı, çok ama çok mantıklı bir hareket. Fenerbahçe taraftarının hali aşağıdaki karikatür gibi, direkt mahvedeyim diyorlar yani. Bırakın siz kim gelmiş, kim gitmişi. Kaya bugün gelir yarın gider bu takımdan. Ne yaparsa yapsın bir Damir Mrsic olamaz bu takıma. O yüzden arkanıza yaslanın bu takımın keyfini çıkartın, uzun yıllardan sonra ilk kez bu kadar heyecanlıyım yeni sezon için....


25 Haziran 2010 Cuma

Baki Kalan Bu Kubbede, Bir Hoş Sada İmiş


Duygularımı anlatabileceğim cümleler yok.

Bu Oyunun İçinde Yokuz …


Uzun yıllardır Fenerbahçe tribününde renktaş olarak yan yana duran Vamos Bien üyeleri olarak beş yıl önce "Hasretinden Yandı Gönlüm" pankartıyla grup olarak davranmaya başlamaya karar verdiğimizde, tek amacımız, Fenerbahçe sevgisine ve tribün kültürünün zenginliğine katkıda bulunmaktı.

O günden beri, beş yıl boyunca, hedefleri doğrultusunda yoğun emek harcayan grubumuz, geçtiğimiz yıl ebedi dostlarımız Grup CK ve ÜNİFEB'le omuz omuza vermek amacıyla Maraton tribününden okul tarafı kale arkası tribününe geçti.

Okul tarafı kale arkasında üç grubumuzun üyeleri arasında kurulan samimi ilişki sonucunda, "endüstriyel futbol" tarafından unutturulmaya çalışılan dostluk,paylaşım, fedakarlık ve dayanışma gibi temel değerler hayata geçirildi ve sezon boyunca bütün Fenerbahçelilerin haklı olarak gurur duyduğu önemli işlere imza atıldı. Bütün rakiplerimizi kıskandıran bir tribün zenginliği yaratıldı.

Bunca yıldır yaratılan onlarca güzelliğe rağmen, üzülerek de olsa, Vamos Bien grubu olarak bugünden itibaren tribün faaliyetlerimizi süresiz olarak askıya aldığımızı bütün renktaşlarımız, kardeşlerimiz ve dostlarımız ile paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle,
Geçtiğimiz sezondaki Kayserispor maçı sonrasında çıkan ve aslında yasa uygulayıcılarının gereksiz ve anlamsız müdahalesi sonrasında büyüyen olaylar sonucunda içlerinde grup üyelerimizin de bulunduğu, her üç gruptan, 14 renktaşımız altı ay spor müsabakalarından men ve toplam 24 bin 38 TL para cezası aldılar. Bu cezalar grup üyelerimizin bugüne kadar aldığı ilk ceza değil. Daha öncede bu tür cezalar her üç grubun üyelerine de farklı zamanlarda uygulandı. Kayserispor maçı sonrasında verilen cezaların da tek maçlık bir yanlış anlama ve emniyetin hatalı müdahalesi sonucu gelen cezalar olarak görseydik, daha önceki haksız cezalarla hukuk yoluyla nasıl mücadele ettiysek bu cezalarla da aynı şekilde mücadele eder, gerektiğinde bütün maddi-manevi ağırlığına rağmen cezaları yüklenmekten gocunmazdık. Ancak sezon sonunda yasa uygulayıcılarının yaklaşımlarını ve kulüp yönetimimizin söz konusu yaklaşımlara karşı duyarsızlığını gördüğümüzde bunun artık bir maçlık hata değil tribünlere yönelik genel bir stratejinin parçası olduğunu açık olarak gördük.

Bugün yürürlükte olan ve çeşitli maddeleri daha da ağırlaştırılmaya çalışılan 5149 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Yasası” futbol dünyasının gerçeklerinden uzak, tribün kültürünü ortadan kaldırmak isteyen, tek taraflı hazırlanmış bir yasadır. Öznel kriterlerle, canın istediğinin suçlandığı, suçlanan kişinin savunma bile yapamadan cezalandırılmasının zeminini oluşturan bu yasa, en basit hukuk ilkelerini bile ayaklar altına alarak taraftarlara yönelik bir tehdit unsuru olarak rahatlıkla kullanılmaktadır.

Ne gariptir ki, çıkış manifestosunda sporun her tür şiddete alet edilmesine karşı çıkan ve bu konudaki hassasiyetini defalarca ispatlamış olan grubumuzun üyeleri, aleyhlerinde hiçbir delil olmadığı halde, bütün kamera görüntülerinde ve binlerce seyircinin gözünün önünde onlarca emniyet görevlisi tarafından şiddete maruz bırakıldıkları görüldükleri halde bir spor müsabakasında “şiddet uyguladıkları” iddiasıyla ceza alabilmektedir.


Buna karşılık,
Üç grubun yaptığı her güzel işi sahiplenip, kulübün resmi organlarında övünerek paylaşan, stadımızın duvarlarına yapılan güzel işlerin resimlerini asan Fenerbahçe yönetimi ise, ne yazık ki, temel hukuk kurallarına ve ilkelerine aykırı biçimde, savunma hakkı bile tanınmayan renktaşlarımızın yanında olmak yerine, sessizliğini koruma hatta haksızlığı yapanlara "teşekkür etme" yolunu seçmiştir.

Yönetimimize çok iyi bildikleri bir gerçeği tekrar hatırlatmak isteriz: Futbolun gerçek ruhunu oluşturan sayısı arttırılmış seyirci kalabalığı ya da "bindirilmiş kıtalar" değil, coşkulu tribünlerdir. Tribünler taraftarın sadece maç seyretmek için oturduğu alanlar değildir. Taraftar için tribünler, coşkunun, şenliğin, şamatanın, mizahın, yaratıcılığın, hüznün, hayal kırıklarının beraberce yaşandığı toplumsal alanlardır. Taraftarın duygusallığa dayalı bu sevgisi bugün “endüstriyel futbol” sisteminin sözcüleri tarafından “fanatizm” adı altında “suç biliminin” kavramlarıyla değerlendirilmekte, cezalandırılması gereken bir suç gibi gösterilmektedir. Parayla ölçülemeyen bu değerler, hakim piyasa sistemi tarafından "suçlanarak" dışlanmak istenmektedir. Gündelik yaşantımızın başka alanlarında da gözlemlediğimiz bir yöntemle, futbolun tümüyle bir piyasa, paranın konuştuğu alana dönüştürülmesi projesi ile sert polisiye güvenlik önlemleri beraberce geliştirilmektedir.

Fenerbahçe tribünleri bugün endüstriyel futbolun savunucuları ve sporda şiddeti önleme yasasının uygulayıcıları tarafından bir laboratuar olarak kullanılmaktadır. “Fanatizm” damgası altında, “karşılıksız sevgi”sini yaşayanlara yönelik açık bir savaş yürütülmektedir. Bu savaş ister farkında olsun ister olmasın, tribünlerimizdeki bütün taraftar gruplarını hedef almıştır. Bu tek taraflı savaşın temel amacı tribünlerin çok sesliliğini, çok renkliliğini ortadan kaldırıp; “endüstriyel futbol”ca makbul görülen, tüketmekten başka bir özelliği olmayan, piyasa kurallarına göre hareket eden, tek tip, sevgisiz, "sadece harcadığı paranın hesabını soran", bir seyirci profilini oluşturmaktır. Taraftar grupları ise anti-demokratik, hukukun en temel ilkelerine bile aykırı olan yasayla pasifize edilip, "havuç-sopa" yöntemleriyle, yönetim ve yasa uygulayıcıların sözlerinin dışına çıkmayan "uslu çocuklara" dönüştürülmek istenmektedir.
Fenerbahçe tribünlerinde başlatılan bu deneyim başarılı olursa dalga dalga diğer tribünlere de yayılacaktır. Bugünden hangi renge sevdalı olursa olsun bütün tribün emekçilerine söyleyecek tek lafımız var: " Anlatılan senin gelecekteki hikayendir!"

Ve son olarak,
Fenerbahçe tribünleri olarak dayanışmadan yoksun ve grup çıkarlarını genel tribün çıkarlarının önüne koyan bir yaklaşımla hikayenin sonunu getirmek mümkün görünmemektedir. Her geçen gün kendi içini yiyerek parça parça bir yok oluşa doğru gidilmektedir. Geçmiş deneyimlerin ışığında yaşananlar sanki tarihin tekerrürü gibidir. Birlikte davranabilme yeteneğinin gelişmesi gereken yerde ve anda tam tersi refleksler devreye girmektedir. Bu gidişin sonu bizim gideceğimiz yol değildir.

Aldığımız karar mücadeleden kaçma anlamına gelmemektedir. Sadece taşların yerlerinin sürekli değiştiği böyle bir oyunda yer almayacağımızı ifade ediyoruz. Biz böyle bir oyunda kimsenin oynayacağı bir piyon değiliz. Karşılıksız sevenler için, eğer birlik ve dayanışma yoksa, böyle bir oyunda galip gelmenin imkanı olmadığını biliyoruz.

Bu kararı alırken geride bıraktığımız süre içinde Fenerbahçe tribünleri adına olumlu, güzel ve önemli işlere imza atmanın vicdan rahatlığını yaşıyoruz.

Evlatlarına en büyük miras olarak Fenerbahçe sevgisini bırakacak olan grup üyelerimiz, bağlayıcı karar olmaksızın bundan sonra da, bireysel olarak Fenerbahçe’mizin yanında olacaklardır.

Faaliyet gösterdiğimiz sürece her zaman yanımızda olan bütün tribün gruplarımıza ve taraftarlarımıza teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,

VAMOS BİEN

24.06.2010

21 Haziran 2010 Pazartesi

Fenerbahçe Final Four İstiyor


Fenerbahçe Bayan Basket takımı (hay buna da kadın denilecek diye çıkarttığınız kuralı seveyim emi ) Taurasi, Şaziye, Matovic transferlerinin ardından Anna Vajda ve Hana Horakova transferlerini de açıkladı. E bu kadroda Penny Taylor, Nevriye, Nevin,Birsel ve Esmeral'de elde tutulduğunu, Begüm'ün de kadroda kalacağını düşünürsek son derece iyi bir 10 kişilik kadroları oldu. 4 senedir çeyrek finalden dönen, kura şansı bir türlü yüzüne gülmeyen

Fenerbahçe'nin, bu makus talihi artık kırmak istediği zaten Taurasi transferi ile belli olmuştu. Fenerbahçe Matovic ve Nevriye ile pivotu doldururken , kenardan gelebilecek Nevin'i de unutmamak lazım. Gerçi Nevin'i daha çok 4 gibi düşünmek lazım. Nevin'in geçen yıl ki ağır sakatlığı düşünüldüğünde Vajda'nın transferi mantıklı geliyor. He oraya biraz daha sert savunması olan biri alınamaz mıydı, alınırdı. Ancak bu noktada yönetimin kolunu bağlayan muhtemelen Penny'nin de kıta dışı oyuncu sayılıyor olması. Bu arada hem Spartak hem Halcon Avustralyalı oyuncuları katıyor kadrolarına. O konuda enteresan gelişmeler olursa hiç şaşırmam ben.

Horakova transferi yıllardır kanayan yarası olan guard bölgesine ilaç gibi gelecektir Fenerbahçe'nin. Kanayan yara derken yanlış anlaşılmasın, Esmeral ve Birsel 1-2 pozisyonlarını doldurmak zorunda kalıyorlardı, dar rotasyon sebebiyle de canları çıkıyordu. Şimdi o bölgeye hem onları dinlendirebilecek hem oyun içinde onların eksikliğini asla hissettirmeyecek bir Horakova transferi yapılması çok yerinde bir karar. Tecrübesiyle çok şey katacağına inanıyorum ben. Fenerbahçe güçlü olduğu bir bölgeyi iyice güçlendirdi bence.

Mevcut kadro yapısına baktığımızda tek soru işareti savunma gibi dursa da , Nevriye, Birsel, Esmeral, Penny hatta belli bir oranda Taurasi ve Matovic Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan savunma sertliğini yapabilecek oyuncular bence. Fenerbahçe'nin en büyük avantajı böylesine fonksiyonel bir kadroyu Laszlo Ratgeber gibi bir coach'un eline vermiş olması.

Şu kadroya bakarak Fenerbahçe bu sene final four'un en büyük adaylarından biridir demek çok da zor olmasa gerek...

Sana Ne Yazsam Az Cesur Yürek


Marsel'in maçlarını mümkün mertebe takip edip buraya yazıyorum bildiğiniz gibi. Bugün akşam nefes nefese takip ettim maçını, Brezilya'lı rakibi Daniels karşısında inanılmaz bir oyun oynadı Marsel. Bir tenisçi düşünün henüz 23 yaşında, rakipi kendisinden 8 yaş büyük ve tecrübeli bir isim. Böyle bir rakibe karşı 2-0 geriye düşüyorsunuz. Üstelik kariyerinizde ilk kez Wimbledon'da ana tablo maçı yapıyorsunuz. İşte buna rağmen. Marsel soğukkanlılığını bozmadan, kendi oyununu sahaya yansıtmaya çalışarak maçı çevirmeyi başardı. Zaten tie-break setinde Daniel's tamamen bitmiş vaziyetteydi, Marsel çizgide sağa sola koşarken, ralliler uzadıkça Daniels topa yetişemez hale geliyordu. Neresinden bakarsak bakalım muazzam bir galibiyet, Marsel türk tenis tarihine adını altın harflerle yazdırıyor. Geçen sezonun bitiminde yazmıştık Marsel'in hedefi ilk 100 diye buna doğru emin adımlarla gidiyor valla. Sana ne desek az be Marsel, yürüyedur arkandayız destekçiniz...

17 Haziran 2010 Perşembe

Fenerbahçe Ülker'in Yeni Yüzü


Önce Aydın ÖRS'le başladı hamle, sonra Neven Spahija geldi takımın başına. Aydın Örs hamlesi çok önemliydi çünkü son senelerde alt yapımızdan çıkan Ömer Aşık ve Enes Kanter gibi isimler belki de bu derece ağır bir isimin eksikliği yüzünden, menejer oyunları ile elden gitti. Bu konuda Aydın Hoca'nın gelişi özellikle Erbil ve Kerem gibi ilerde çok şey beklediğim genç oyuncular için bir şans bence. Bir de işin taraftar boyutu var, gonderilişi haksızdı, gönderenlerin ne tür kirli işler içinde olduğu ortaya çıktı bir bir, ama biraz uzun sürdü sanki bu ayrılık. Olsun Aydın'lık günler geri döndü, bize düşen eskisinden daha büyük şevkle takımı desteklemek artık.

Spahija hamlesinin önemine gelirsek, takımın savunma bazlı bir coachla anlaşması gerekiyordu. Hani elde kalan mevcut malzeme ile hücum manyağı bir takım olamayacağı aşikardı. Hem o bakımdan hem de geldiği günden beri takıma olumlu katkı veren Ukic'in kalması açısından kritik bir hamle oldu.

Spahija'nin gelmesi ile uzun yılardan sorna ilk kez 4 numara transferi de yaptı Fenerbahçe. Gerçi resmen açıklanmadı ama dedikodular bu kadar ayyuka çıktığına ve Spahija'nın evladı gibi gittiği her yere götürmesine bakarsak Matt Nielsen'de Fener'de diyebiliriz. Diğer kritik hamle Engin Atsür oldu, şahsi kanaatim Ukic'i yedekleyecek kapasitede olmadığı Engin'in. Fener gene Kerem Tunçeri peşinde koştu ama Efes'in bir see daha devam kararı alması işi bozmuş olabilir diye düşünüyorum. Tunçeri şüphesiz çok daha büyük bir transfer olurdu ama gelişime açık bir oyuncu olması sebebiyle Engin Atsür'ün de Fenerbahçe'ye benchten katkı verebileceğini düşünüyorum. Bir güzel haberde Rasim Başak'tan. Telekom yolunda kendisi. Hani Fenerbahçe taraftarına sorsanız başka ne istersin diye, onlar bile bu kadarını istemezdi herhalde. Güzel şeyler oluyor şubede, seneye daha dinamik bir takım izleyeceğiz gibi gözüküyor hayırlısı.

Işık Hızı İle Gelen Edit : Az önce resmi sitede açıklandı Ukic ile iki yıllık sözleşme imzalanmış. Taşlar yerine oturuyor..

14 Haziran 2010 Pazartesi

Alkışlarımız Senin İçin Hocam



Türkiye'de bu kadar değeri bilinmemişti. Gerçi kariyerinde rekorlar var ki, daha ufacık çocuktum Hilalspor maçında attığı 153 sayıyı duyduğumda. Say say bitmez başarıları. Yıllardır Fransa'da çalıştırdığı her takımı iyi yerlere taşımasıyla biliniyor zaten Erman Hoca. Fransız basketboluna kazandırdığı Beaubois, De Colo ve Seraphin gibi yetenekler de cabası. Tüm bunların üstüne dün akşam Cholet ile gelen şampiyonluk. Maçın istatistiklerine şuradan ulaşabilirsiniz.Seninle ne kadar gurur duysak azdır hocam.


Waka Waka Eh Eh

Herşey bu güzel şarkıyla başladı, güzel bir dünya kupası bizi bekliyor dedik, Vuvuzella faciasına katmadık hesaba. Her neyse yazının son bölümünde döneceği buna. 2010 Dünya Kupası başladı. İlk 3 günün ardından pek futbola doyamadık desek doğru olur mu, bence olur. Gerçi bunun böyle olacağını tahmin ediyordum, zira ilk 3 gün oynayan takımlara baktığımızda, sahada güzel futbol beklemek biraz hayalcilik olurdu.

Turnuvanın açılış maçı beni şaşırttı, daha temposuz bir oyun bekliyordum ben, nitekim Meksika ikinci yarı yorulunca tempoda düştü oyunda. Meksika takımı da tıpkı Afrika takımları gibi, son vuruşlarda kayıplar. Bitiricilik olsa biraz daha iyi yerlerde olacaklar. Güney Afrika takımı da bal yapmayan arı gibi, ben her iki takımın da gruptan çıkma şansı olduğunu düşünmüyordum. Ta ki Uruguay Fransa maçını izleyene kadar. Bu grupta her şey olur normal sonuç Uruguay Fransa'nin birlikte çıkması ama Güney Afrika'da bir sürpriz yapabilir sanki.

B grubunda herkesin favorisi ama benim favorim olmayan Arjantin Nijerya karşısında etkili oynamasına rağmen bir golle ayrıldı sahadan. Burada beni şaşırtan Güney Kore'nin oynadığı oyundu. Gerçi her zaman ki anti-futbollarına devam eden Yunanistan'ın yenilmesine en çok futbolseverler sevinmiştir sanırım. Bu grupta düğümü Nijerya - Güney Kore maçı çözecek gibi duruyor.Şu haliyle Yunanistan'ın bu grupta pek şansı olacağını düşünmüyorum. Arjantin'in de bu zayıf orta saha ile Almanya, İspanya gibi takımlara karşı pek başarılı olabileceğini düşünmüyorum ilerleyen turlarda. Cambiasso ve Zanetti gibi iki ismi kadroya almayan Maradona'ya selam olsun.

C Grubu'na geldiğimizde turnuvanın en zevksiz maçlarından biri olan Slovenya Cezayir maçını izledik dün. Cezayirliler için en kötü şey Ghezzalın 59. dakikada girip, 70.dakikada kırmızı kart görmesi değildi, Faouzi Chaouchi'nin yediği hatalı goldü. Mısır'la oynanan play-off maçından sonra adeta kahraman ilan edilen genç kalecinin biraz da Jabulani'ye kurban gitmesi Cezayir'i resmen saf dışı bıraktı. Slovenya çok önemli bir galibiyet aldı, ABD maçı o grupta düğümü çözecektir. Jabulani demişken, onun en büyük kurbanlarından biri de İngiltere kalecisi Green oldu. Gerçi İngiliz'leri anlamak mümkün değil, bunca yıldır bir kaleci çıkartamadılar, onu geçtim bir forvette çıkartamadılar hala Heskey ve Crouch ile oynuyorlar. He bana kalsa Defoe ile oynarım ama Capello öyle düşünmüyor belli. Her neyse efendim talihsiz gol falan yaniltmasin sizi, İngilizler bariz üstün oynadıkları maçtan 1 puanla çıktılar. Şahsi kanaatim her iki takımında Slovenya ve Cezayir'den daha iyi olduğu, zaten ABD - Slovenya maçı işi çözecektir o grupta.

D grubu maçları başlayınca birazcık gözümüz futbola doyar diye düşünmüştüm. Yanılmadım da. Beni hayal kırıklığına uğratan Sırbistan oldu, aslında Sırpplar teknik becerilerine çok fazla güveniyorlardı. Ancak Gana'nın fizik gücü onları alt etti resmen. Gerçi Ömer Üründül bu duruma anlam vermekte bayağı zorlandı ama neyse. Herşeye rağmen Sırplara en çok koyan şey, tam 10 kişiyle beraberliği kurtarıyoruz derken Kuzmanovic'in, halen daha anlama veremediğim elle müdahelesi sonucu yedikleri penaltı golüyle yenilmek olsa gerek. Gerçi o penaltıdan sonra Kingson'ın da çıkardığı çok kritik bir top var onu da ekleyelim. slovenya maçından sonra, gözümüzün pası silinmişti biraz olsun. Sırplara ve Ganalılara teşekkür edip Panzer'lerin maçını beklemeye başladık. Maç başladı, tarihin en genç Alman!!! Milli Takımı Kanguruları resmen yerine çiviledi maç başlar başlamaz. Şimdi diyeceksiniz ki Alman'ın yanındaki o ünlemlerde ne ola. Efendim Türk Asıllı Alman Mesut özil ortaliyor, Polonya asıllı Podolski vuruyor gol oluyor. Sağdan orta geliyor Polonya asıllı Klose topu ağlara yolluyor. Genç Müller'in hakkını yemeyelim ama, Brezilya doğumlu Alman Cacau (bu zaten son nokta ) skoru belirleyen golü atıyor. Tarihin en genç Alman!!! milli takımı bizi futbola doyuruyor. bugünden itibaren daha çok top oynayan takımların maçı olduğu için daha zevkli maçlar izleyeceğimiz kesin.

Yazımızın bu bölümünü Dünya Kupası ile hayatımıza giren, hayatımıza girdiği güne lanet okuduğumuz Vuvuzella'ya ayırıyoruz. Güney Afrika'lı oyunculara sorulduğunda "taraftarın vuvuzella sesleri etkisizdi daha kuvvetli üflemelerini bekliyorduk gibi" şuursuz yorumları saymazsak herkes şikayetçi. Hani yurdum spikerleri zaten yeterince içine ediyor Dünya Kupası'nın, üstelik bir de arı kovanının içinden anlatıyorlarmış gibi olunca hiç çekilmiyor. Ey FIFA buna çözüm bul, evde kadınların maç izlerken tv önünden geçmesine bile razıyız hatta, yeter ki yasaklayın...Bayanlar size de tavsiyem uyuz olduğunuz erkeğe direkt " Vuvuzella sesleri arasında, Ömer Üründül'ün yorumladığı maçı 90 dk. izlemek zorunda kalasın inşallah" diyebilirsiniz. Hani suratına iki tokat yese erkek daha iyi, bu lafı yiyeceğinize. Bu arada İngiltere - ABD maçını anlatan sevgili spiker arkadaşımıza da selamlarımızı iletip bir küçük soru sormak istiyorum. John Lennon'u sahaya koydun da, Paul McCartney bu duruma alınmadı mı peki ?

10 Haziran 2010 Perşembe

Şükür Kavuşturuna

Şükür kavuşturana diyelim. Ertuğrul Hoca şansı hakediyordu demek ki bu şekilde onore ettiler onu da. Umarım iyi olur sonu da ...Yuvana hoşgeldin hocam...

3 Haziran 2010 Perşembe

2 Haziran 2010 Çarşamba

Hepimiz İnandık,Kupayı Getirin Bize


Sene içerisinde çok tartıştık, kırıldık, gönül koyduk, ama artık son noktadayız. Bizim sevdamız farklı bir sevdadır,birbirini deli gibi seven iki aşık gibiyizdir, ama en ufak bir terslikte birbirine küsen , kırılan gönül koyan bir yapıda aşk bu. Zaten ufak ya da büyük bu sıkıntıların sonucunun,böyle olmasının tek sebebi de renklere duyduğumuz aşkın büyüklüğünden geliyor. Bizim derdimiz çubukluyla, onun hakkınnı verenleri desteklemekle. Veremeyenlere de sitem etmek hakkımız olsa gerek.

Bugün erkek basketbol takımımız ligdeki son maçına çıkıyor belki de. Hatta taraftar için sezonun son maçı denebilir. Sene içerisinde çok eleştirdik hatta kızdık. Ama play off süresini değerlendirdiğimiz zaman bu çocuklar Çubuklu'nun hakkını sonuna kadar verdiler. Hele ki final serisinde. Bugün artık bir sezonun emeklerinin alınma zamanı, bu satırlarda en çok eleştirdiğim insanlardan biri olan Tanjevic'e veda zamanı. Gönlüm isterdi ki, Tanjevic hoca olarak takımın başında olsun, şampiyon olalım vedası o şekilde olsun. Sağlık şartları buna müsade etmese de hoca gene tribünde olacaktır. Kendisini çokça eleştirdim, ama bu kariyerine saygı duymadığım anlamına gelmez. Bugün kazanılacak kupa ona en güzel hediye olacaktır.

Haydi o zaman formanı, atkını al Abdi İpekçi'ye gel ey taraftar, bizler inandıysak madem bu inancı gösterelim sahadakilere. Ergin'in gereksiz germe hareketlerine kanmayalım, doping yapsana diye bağırmayalım bırakalım Ergin takımla ilgilensin o zaman daha rahat kazanıyoruz. Bu sefer maçın başından sonuna kadar baskı altına alalım,rakip hücum yaparken Lay Lay tezahürat yapmanın hiçbir faydası yok. Lay Lay tezahüratı 1000 kişi yapar, ama o 1000 kişi ıslık için diğer insanları yönlendirse çok daha etkili oluruz o salonda. Gün Fenerbahçe'ye destek günüdür. Şampiyonluk için oyuncularımız sahada biz tribünde saldıralım , maç sonu kupa ile coşalım...

1 Haziran 2010 Salı

Soderling Rekora Nokta Koydu


Kimileri tarafından geçen yılın rövanşı deniyordu. Geçen yıl Nadal'ı eleyip finalde Federer'e boyun eğen Robin Soderling , bu kez çeyrek finalde çıktı Federer'in karşısına. Yağmur nedeniyle ara verilen maçın kırılma anlarından biri, 3. sette 5-5 iken durum Federer'in 40-15 önde olduğu oyunu ardından da seti Söderling'e vermesi oldu.

Şimdi olayın teknik analizini yapacak kadar çok bilgim yok, ancak bunca yıldır seyreden biri olarak winner shot'lar ile Soderling'in çok etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yağmur araları Federer'in maça olan konsantrasyonunu etkiledi sanırım. Geçen yıl yarı finalde Nadal'ı geçen Soderling, bu sefer de çeyrek finalde Federer'i geçti.

Peki bu galibiyeti özel yapan ne ? Federer katıldığı Grand Slam turnuvalarında arka arkaya 23 kez yarı final oynayarak, bir daha kolay kolay kırılacağını sanmadığım bi rekorun sahbiydi. İşte Soderling bu seriyi kırdı bugün galip gelerek. Üstelikte harika bir oyunla...Alkışlarımızı Soderling'e yolluyoruz...

Vefa Bir Semt Adıymış


Enteresan bir takım Galatasaray, şubeler arası hoca geçişini seviyorlar sanırım. Geçtiğimiz sene Bayan takımında çalışırken kendi isteğiyle!! görevden ayrılıp, malum forma skandalı sonrası erkek takımının başına Cem Akdağ'ı getirmişlerdi. Şimdi Cem Hoca'nın yaptıkları muazzam işlerdi. Herşeyden öncce dibe vurmuş takımı aldı, çok güzel işledi, bir takım yarattı onlardan.

Bu çabalarının sonucunda gayet hoş basketbol oynayan, iyi bir takım yarattı. Siz bakmayın o forma skandalının ardından gelinen noktaya, Galatasaray bu ligin en basketbol oynayan takımlarından biriydi bu sezon. İşte bunu gören Galatasaray yönetimi beni şaşırtarak Cem akdağ'a sözleşme uzatma teklifi yaptılar, gerçi telif ne derece doğru bilinmez. Hocam senle devam edeceğiz minvalinde bir şeyler söylenmiş. Cem Hoca sağlam Galatasaray'lıdır. İtiraz etmemiştir hiç bir şeye.

Biz Cem Akdağ derken, GS'de öce Ergin Ataman ile anlaşırsak bütçe arttırılır sesleri geldi. Anlaşamazsak Cem Akdağ kalır. Şu yaklaşım bile ayıbın daniskası iken , gidip Oktay Mahmudi ile anlaştılar. Hani buna vefasızlık demeye dilim varmıyor, iş ahlakına dahi sığmayan adi bir davranış bu. Ateşten gömleği üstüne giyip, takımı nerdeyse play-off'a sokan bir hoca'ya böyle mi davranılır. Gerçekten GS yönetiminin ne yaptığını anlamak çok zor. Konuyla ilgili bizim Doktor ile konuşuyorduk msn'de...Olayı çok güzel özetledi.

Ben : Ayıp ettiler hocaya ikinci kez
Doktor: Hayır yani Oktay Mahmudi bir de , sanki Mourinho ayarında birini getirdiler yerine...

Biri Mehmet Ali Aydınlar'ı Durdursun




Dün yayın öncesi Marko ile konuşurken söylemiştim üç isim var hedefte, ben Skowronska'ya imza attıracaklar diye bekliyorum demiştim. Diğer iki isim Lo Bianco ve Fürst'tü. Bugün Fürst'ün imza atacağına pek ihtimal vermiyordum açıkçası cidden sağlam sürpriz oldu. Fenerbahçe belki de geçen yıl en çok sorun yaşadığı bölgelerden birine bana göre Avrupa'nın en iyi oyuncularından biri olan Fürst'ü aldı. En az Nati hamlesi kadar değerli ve önemli bir hamle bu transfer.

Bu arada hepimizin beklediği Skowronska transferi de yarın 15:30'da kesinlik kazanıyor. Mehmet Ali Aydınlar yarın bir sürpriz daha olacağını söyledi, muhtemelen eksik kalan diğer bölge olan pasör için olacaktır o sürpriz. Dediğim gibi ben Lo Bianco olduğunu düşünüyorum. Gelirse Naz için de harika olacak, kaç oyuncuya idolüm dediği oyuncuyla aynı takımda oynamak nasip olur ki...

Şu an tek sorun Jan De Brandt'ta. Her ne kadar hocamız o dese de Mehmet Ali Aydınlar, farklı arayışlar içinde olduğumuz gerçek. Zaten hoca'nın sözleşmesi bitmiş durumda şu anda ve yenilenmedi henüz. Ancak gene de yapılan transflere bakıyorum ve Gamova'ya diyorum ki, kafanı çok duvarlara vuracaksın, aşk meşk işleri bir insanın kariyeri ile oynamamalı...

Şampiyonluğa 1 Kala


6. maç öncesi bir şeyler karalayasım geldi. Akşam SKY TURK'de konuştuk bol bol gerçi ama bu maç her iki takım için dönü noktası. Her şeyden önce Fenerbahçe'li oyuncuların bu maça biraz daha konsantrasyon ağlayarak çıkacağını düşünüyorum. 3-1 ve Kerem'in sakatlıkları takım da biraz rehavet yaratmış gibiydi. Bu maç her şey çok farklı olacaktır ama.

Salon ve seyirci faktörü etkili olacaktır. Bunun yanısıra Fenerbahçe'nin deneyimli oyuncularının da olaya etki edeceğini düşünüyorum. Bu maçta Efes kısalarına biraz daha sağlam savunma yaparak işi baştan sıkı tutacaklarını düşünüyorum. Zaten bu noktadan sonra maç verip de şampiyonluğu riske atarlarsa , Fenerbahçe Kulübünde çok ciddi sıkıntılar baş gösterir.

Efes Pilsen kendi kapanma mevzusu ile boğuşurken, üstüne Thornton ve Kerem'in sakatlıkları tuz biber oldu. kim bilir belki de Efes için sezonun sonu Çarşamba günü gelecek. Eğer yasa tasarısı ile ilgili bir takım gelişmeler olmazsa Efes Pilsen2in Kulüp tarihindeki son maç olabilir Çarşamba günü...

Son sözümüz de taraftara olsun, Çarşamba günü hiçbir hesap gütmeden sadece Fenerbahçe'yi desteklemek için orda olalım, Ergin Ataman'ın tavırlarına, kışkırtıcı hareketlerine prim vermeyelim. Doping mevzusunu kenara bırakalım , sadece takımımızı doğru şekilde destekleyelim. Maçın sonunda o kupayı hep beraber kaldıracağız...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...