26 Şubat 2010 Cuma

Gecenin Kazananı


Bir hafta içinde ikinci futbol yazım oluyor farkındayım. Ama buna kayıtsız kalamazdım. Dün akşam stada girerken, içimizde çok ümit yoktu ne yalan söyleyeyim. Tek isteğim pes etmeden, mücadele eden oyuncular görmekti sahada. Sonunda elenecektik belki de ama olsun o mücadeleyi görmeyi özler olmuştuk geçen sene... Tam da beklediğimiz gibi oldu , mücadelemizin üzerine Emre'nin biraz da şansı yardımıyla attığı gol geldi. Ahh Alex dedik onu atsan iş bitmişti. Yanımdaki arkadaşlarıma Guiza çıkarsa ilerde basamayız, komple gelirler üstümüze dedim ve öyle de oldu. Golde Volkan'a suç bulduk stadda, sonra tekrarını izledik "adam da nefis kesmiş topu be abi" dedik. Sağlık olsun sonu olamayan bir maceraya biraz daha erken veda ettik bana göre. Ama dün gecenin bir kazananı vardı ki akla tarife sığmaz. Sadece hazırladıkları o muhteşem koreografi ile Telekom tribünü değil , bize eski zamanların Migros'unu hatırlatan Migros tribünü, alt blokta sosyete tabir ettiğimiz yerdekilerin bile can-ı gönülden katıldığı tezahüratlarla beni şaşırtan Fenerium tribünü, 90 dk. susmayan Maraton Üst (özellikle A ve B Blok )...Hepsi harikaydı. Ama müsadenizle Vamos Bien , Grup CK ve Unifeb için ayro bir parantez açıyorum. 1500 tane sopalı pankartı hazırlamak, Star Wars'un unutulmaz repliğini pankarta taşıyıp , tam da Star Wars müziği eşliğinde onu açarak , maçı izlemeye gelen bir avuç Lille taraftarını ve onlarca yabancı basın mensubunu hayretler içerisinde bırakan koreografi'nin mimarlarını ayakta alkışlıyorum. Emeğinize ve ellerinize sağlık dostlarım. Bir sonraki seferde gözü uykusuzluktan kapanma noktasına gelene kadar sizlere yardım etmek benim boynumun borcudur valla.

23 Şubat 2010 Salı

Dün Akşam Üzerine


Bilen biliyor, burda futbol'a nerdeyse hiç yer vermiyorum burada. Tabi özel hayatımda durum böyle değil. Fenerbahçe'liyim ve kendime göre de iyi bir taraftarım. Dün akşam da her zaman ki gibi gittik stada. Sene başından beri farklı platformalarda eleştirdiğimiz şu bilet hadisesinde mutlu sona ulaşmış olmanın, sevinci vardı yüzümde. Pazartesi akşamı 20:00'de oynanan maç ve nerdeyse dolu tribünler. Tabi maç bitiminde bu sevinç, kabusa dönecek deseler inanmazdım.

Kabusa dönen şey maçı kaybetmek değil. Umrumda da değil, 34 maçlık maratonda olur böyle şeyler, takımın sahadaki isteğii arzusu yetti bana dün akşam. Ama aynı şeyi tribünde göremedim. Takıma destek olmak demek, stada gelip uğultu çıkarmak demek değildir. Takıma destek olmak için o stadı korku tüneline çevireceksin, ama bunu yaparken de kendi takımın için itici güç olacaksın. Uyanmamız için kaptanın olmayacak bir mevzudan , topun yerini bahane edip oyunu germesi mi gerekiyor, adam resmen bizi ayağa kaldırmak için 5 dakika uğraştı, sonunda sarı kart gördü ama o aslında, tribünlere bir isyandı. En sevdiğim tezahüratımız "Yenilsen bile, maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma" benim için. Artık formayı sıksan, suyu çıkıyor çeşme gibi akıyor hatta. Sorun ne o zaman. Önümdeki gençler Guiza'ya etmedikleri küfür bırakmadılar, Semih Semih diye inlettiler stadı. E ne oldu maç biterken Semih'e küfür ediyorlardı.

Benim lafımı dinleyen olur, okuyan olur ya da olmaz. Aşağıya taraftar gruplarının web linklerini koyacağım düne dair, hepsi aynı dertten muzdaripse demek ki dün akşam yanlış yaptık bazı şeyleri,-üzerine ÇUBUKLU'yu giymiş bir oyuncuyu yuhlamak Fenerbahçe taraftarının işi değildir. O forma Fenerbahçe'liyim diyen herkes için kutsaldır, özeldir. Eleştirmekse eleştirelim, ama oyundan çıkarken oyuncuyu yuhlamak nedir yani. O formayı hakkıyla terletmiş birine yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Evde karınıza, işyerinde patronunuza, okulda arkadaşınıza vs. kızdıysanız , bu kızgınlığınızı boşaltıp, kendi egonuza mastürbasyon yapmak için stada gelmeyin lütfen. O bilet fiyatları 22 TL'ye siz kendiniz tatmin edin diye değil, takıma destek olun diye indirildi. Son sözüm de yönetime olsun, dünkü maçta taraftar hatalıydı, ancak sizin de çok hatalarınız var, ne zaman bunları göreceksiniz çok merak ediyorum...

http://www.gencfb.org/Haber_daniel-guiza_2506hb.html


http://www.grupck.com/portal/Article.php?ID=212


http://www.vamosbien.org/index2.php/

www.kfy96.com

Bu Gece Uyku Yok

Daha önce belirtmiştim, Tuğba Karademir'in yaşadıklarını yazmıştım buraya. O yazıda demiştim ki, " Saygıyla eğiliyorum kendisinin önünde gerçekten, şahsım adına yapabileceğim tek şey kendisi için, başarılı olması için bol bol dua etmek ve birde hangi saatte olursa olsun mücadelesine duyduğum saygının ifadesi olarak performansını canlı olarak izlemek."...

İşte o gün geldi çattı , Tuğba bu gece Türkiye saati ile 02:30'da başlayacak olan Kısa Program'da piste çıkacak. Hedef ilk 20'de yer almak ki böylece Serbest Program'da yarışma hakkı elde edebilsin.

Ben sözümü tutacağım gerekirse erkenden, yatıp yarışma saatinde kalkacağım onu izlemek için, bu fedakarlığı sonuna kadar hakediyor çünkü Tuğba.

18 Şubat 2010 Perşembe

Vonncouver 2010


Öncelikle özür dileyerek başlayayım. Yayın akışına Eurosport UK'den bakıp yarış 19:00'da başlıyor demem komedi cidden. Aradaki saat farkını hesaplamayı unuttum, ya da kendimi Londra'da sandım herhalde bir an :)...

Her neyse efendim her yönüyle beklentilerimizi karşılayan bir yarış oldu dersek doğru olur mu bilemeyeceğim. Öncelikle Riesch'in olimpiyat baskısını kaldıramaması ben de hayal kırıklığı yarattı. Lindsey Vonn'dan süper bir derece beklemiyordum zaten, ama istediğini aldı. Podyum için sürpriz desek hatta yeridir.

Yarışın geneline bakarsak, kendilerinden iyi performans beklenen Nadja Kamer,Nadia Styger ve Maria Riesch'in kötü performansları şaşkınlık yarattı desek yalan olmaz. Ancak yarışın en dramatik anı İsveç'li Anja Paerson'un son tümsekten dengesini kaybederek çıkması ve düşmesi oldu. Çünkü düşmeseydi muhtemelen Mancuso'yu geçip gümüş madalyaya uzanacaktı ve Kostelic'e ait olan 6 olimpiyat madalyası rekoruna ortak olacaktı. Aşağıdaki foto tam o son tümsekten çıktığı anda çekilmiş, havada belliymiş zaten düşeceği.




Tabi tüm bunları yazdıktan sonra Mancuso ve Goergl'in başarılarını da görmezden gelmemek lazım. Özellikle Goergl'in annesinin izinden giderek olimpiyatlarda madalya kazanması da ayrı bir güzellik oldu. Kendisinin göz yaşları zaten durumu özetledi. Sonuç olarak ben izlemekten keyif aldım, ancak yukarıda saydığım favor isimlerin Vonn'u biraz daha zorlamasını beklerdim. Bakalım diğer yarışlarda da Vonn bu performansı sürdürüp Vonncouver 2010'a çevirebilecek mi Kanada'yı göreceğiz.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Lindsey'in Günü


Elden geldiğince takip ediyorum olimpiyatları valla. Yalnız ardı ardına skandallar patlıyor. Bugün Eurosport'un başlığına bittim zaten. Worst Oliympics Ever (bunun gibi birşeydi az önce girdim başlığı değiştirmişler ama :) ). Neyse olimpiyata dış kapının mandalı konumunda katılan bir ülkenin vatandaşı olarak çok da eleştirmiyorum ben.

Bugünkü programın en ilgi çekici bölümü bayanlar Tepe İniş'i olacak. Efsane sporcu Lindsay Vonn'u izlemek nasip oalcak yani canlı canlı. Yarış 19:00'da başlayacak TRT-3 verir mi vermez mi bakmadım bile kesin o saatte Meclis TV üzerinden memleketi kurtarıyor falan olurlar zaten. Eurosport üzerinden izleyebilirsiniz, zaten hayatınızda ilk kez izlediğiniz bir yarışsa emin olun yarış bitiminde inanılmaz bilgili biri olarak ekran başından kalkarsınız. Eurosport spikerlerinin bu konudaki gayretleri takdire şayan cidden.

Bunun üzerine direkt Amerika'lılar gibi Go Lindsay Go diyerek rengimi belli eder ve bu yazıyı sonlandırırım...

16 Şubat 2010 Salı

Çin Devrimi

Daha ne devrimi yapacaklar yahu, dünyayı ele geçirdiler diyebilirsiniz. Bu devrim farklı bir şey. Vancouver 2010'da çiftler Artistik Patinaj'da duble yaparak adeta devrim yaptılar çünkü. Olayı şöyle özetliyim, kış olimpiyatları 1964 yılından beri yapılıyor. Ve nerdeyse yarım yüzyıldır yapılan bu organizasyonda , Çiftler Artistik Patinaj dalında altın madalya hep Rus'lara gitmiş. İşte bu sene bu tarih değişti. Shen Xue ile Zhao Hongbo ikilisi kariyerlerinde yer alan 3 Dünya Şampiyon'luğunun yanına bir olimpiyat altını ekleyememişlerdi bugüne kadar. Hatta 3 olimpiyat bronzunun ardından emekliliklerini açıklamışlardı. Geçen yıl hedefimiz olimpiyat altını diyerek emeklilikten geri döndüler. Sanırım bir sporcunun hayatında olabilecek en muhteşem şeylerden birine imza attılar. Hani geri dönüşler sıkıntılıdır, hele ki zirvede iken bıraktıysanız. Düşünün zaten zirve sayılabilecek noktada bıraktığınız spora son bir kez olimpiyat altını için geri dönüyorsunuz. Tarihe geçmekle kalmıyorlar, zirvede bıraktıkları spora, zirvenin de zirvesinde dönüyorlar ve muhtemelen orda da bırakacaklar. Kolay değil 1964'den bugüne kadar ilk kez Rus'lar dışında bir ülkeden sporcular altın madalya kazanıyor. Saygı duymak, alkışlamak lazım...

Bir alkışta şuna yolluyoruz ama. ---------> ALKIŞ :)

15 Şubat 2010 Pazartesi

Kabus Geri Mi Dönüyor ?


Efes'in takım kimyasında yaşadığı sıkıntılar belliydi. Ona keza Fenerbahçe'nin de sene başından beri süregelen isteksiz oyunu cabası. Şu Rakocevic mevzusu patlayınca, Ergin Ataman'ın sert tavrını görünce, gönlüm Fener dese de Efes bir adım önde geliyordu bana. Ancak dün maçtan yarım saat önce Rakocevic'in kadroda olduğunu görünce, bu iş bitti dedim içimden. Olayın arka planı nedir bilemem ama ön plandan gözüken çok komik cidden. Daha 3 gün önce takımda kalacağını sanmıyorum, benim sistemimde oynaması zor dediğiniz adamı ilk 5 çıkartıyorsunuz sahaya. Çıkartmak zorunda kalıyorsunuz belki de bilemedim orasın işte...Hani oyuncu olsam, yönetim bile sallamıyor hoca'yı ben niye takayım derim. İşte bu vaziyet içinde başlayan maçta Ömer Onan'ın iştahlı savunmasını da görünce bu maçı kesin Fenerbahçe alır dedim.

Anlamadığım iki nokta , Kasun 3 faul ile oyundayken Fenerbahçe'nin sürekli dışardan oynamaya çalışmasıydı. Gene Kaya ve Kasun oyundayken, Mirsad 4 Semih 3 faul'de iken Efes'in topu ısrarla içeri indirmemesini de anlamadım. Sonuç olarak şutu sokan maçı kazandı. Diyebilirsiniz ki çok ekstra oynamış Ömer Onan. Hayır alakası yok derim, zira Ömer Onan bellidir, ne oynayacağı da bellidir. Şut stili bile bellidir, arka arkaya aynı şekilde 3 tane 3 sayılık atış imkanını Ömer Onan'a verirseniz elbet sokar o da. Onun dışında Fenerbahçe'nin bulduğu 3 sayılık atışların bir çoğu top çevirme sonrasında oluşturulan boş atışlardı. Yani bu derece kaliteli bir takıma, böyle boş şut atma fırsatı tanırsanız elbette yüzdesi yüksek olur.

Sonuç olarak maçı isteyen taraf Fenerbahçe'ydi . Efes'in belki de Maccabi yorgunluğu hatta kafaların biraz da hafta içi oynayacakları Maccabi maçında olması, kendilerini olumsuz etkiledi. Ancak şunu çok rahat söyleyebiliriz ki, yabancı oyuncu rotasyonunda nasıl Efes ağır basıyorsa , yerli oyuncu da hele ki oyuna ağırlıklarını koydukları zaman Fenerbahçe Ülker'in karşısında durmak çok zor cidden. Bu arada Ataman'ın en büyük talihsizliği Nacbar yerine tercih ettiği Shumpert'ın sakatlanarak oyun dışında kalması oldu. He bana kalsa ben direkt Nachbar'ı tercih ederdim ama hocanın seçimidir neticede. Talihsizlik oldu biraz Efes için. Basketbol adına keyifli bir mücadeleydi, hakemlerin tüm katletme çabalarına karşılık...

14 Şubat 2010 Pazar

İlk Altın Harry Potter'ın



Dün kayakla atlamada Normal Tepe yarışları yapıldı. Yarışlar aynı zamanda kış olimpiyatlarının ilk madalyasını verecekti. Öncelikle benim adıma sürpriz sonuçla bitti diyebilirim. Sürpriz ola Simon Amman'ın altın alması değildi. Bu sezonun açık ara en formda ekibi olan Avusturya'nın podyumda sadece Schlieri ile kendine yer bulması oldu. Hele Loitzl ve Koeffler tam anlamıyla bir hayal kırıklığıydı. Bu arada işi dramatik boyutu Adam Malysz'in yine son anda olimpiyat altınını son atlayışta kaptırması oldu. Hani üzülmedim desem yalan olur. Uçan Bıyık'ın sempatizanıyım ve bu sporun efsanelerinden biri olarak görüyorum kendisini cidden. Programa tam olarak bakmadım ama 20 şubatta sanırım Geniş Tepe yarışması olacak, Avusturya ekibinin orada biraz daha toparlayacağını düşünüyorum. Ayrıca İsviçre ekibinden de Kuettel'in biraz kendine geleceğini tahmin ediyorum. Almanlar ise Neumayer ve Uhrrman ile sürpriz peşinde koşacaklar.

Bu arada bir isime dikkat çekmek istiyorum, aslında dikkatimi çeken bir iki genç isim var ama bo çocuk cidden büyük işler yapacak gibime geliyor. Peter Prevc'den bahsediyorum. 20 Eylül 1992 doğumlu daha. Ve dün bu kadar üst düzey sporcunun olduğu olimpiyat yarışlarında 7. sırayı almayı başardı. Telemark'ta kendini biraz daha geliştirirse cidden bir iki sene içerisinde çok iyi yerlerde olacak, bu isime dikkat edelim derim... Harry Potter'ı da 3. kez kazandığı altınn için tebrik edelim.

13 Şubat 2010 Cumartesi

Yazıklar Olsun Bu Ülkeye 2




Bu yazının ilk bölümünde Tuğba Karademir'in yaşadığı zorlukları anlatmıştım. Kendisinin blogunu takip ediyorum, oradan güncelliyor bilgilerini. Malum çalışan biri olduğum için Olimpiyatların açılış törenini izleyemedim. Sabah bloga girdim, Tuğba açılış töreninden fotolar koymuştur belki diye, sonra okuduğum yazı karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Mevzu şu kısaca dostlar. Açılış töreninde bayrağı Tuğba Karademir taşıyacaktı, ancak kendisine hiç haber verilmeden bu karar değiştirilmiş, ve bayrağı Kelime Aydın Çetinkaya taşımış.

Şimdi öncelikle şunu belirteyim, bayrağı kimin taşıdığı umrumda değil, zaten oraya 5 sporcu ile gittiğimiz için hepsi aynı derecede değerli benim gözümde. Tuğba olmuş , Kelime olmuş hiç bir önemi yok. Hepsi bizi temsil ediyor neticede orada. Benim buradaki itirazım Milli olimpiyat Komitesi'ne. Yani zaten diğer ülke sporcularının yanında, sportif alanın dışındaki konularda resmen "ezik" kalan sporcularımızın (bu tabiri kullandığım için üzgünüm , ama yetkililerin ve Türk Sponsorların bu konudaki acizliğini anlatacak başka kelime bulamıyorum ben, sporcularımıza değil lafım asla) moralini motivasyonunu en üst düzeye çekmeye çalışacakken bu davranışa anlam veremiyorum. Yani bu sporcularımız başka bir ülkede olsalar el üstünde tutulurlardı, elin 16 yaşındaki sporcusu şimdiden milyon dolarlık sponsor anlaşmaları kaparken , bizim yetenek olarak ondan kat be kat üstün olan sporcularımızın, nerdeyse ceplerinden para ödeyecek durumda olmasını kabullenemem. Bunun sorumlusu kimse hesabını versin demek isterdim de, malum bu ülkede ona hesap soracak bir mercii'de yok. Hani ellerinde olsa spor yapılmasına bile izin vermeyecek zihniyette insanlar var bu ülkede çünkü. Her neyse olayı dağıtmayayım. İşin dramatik yönü, Tuğba'nın bu haberi Vancouver'a gitmek için evinden ayrıldığı sırada röportaj için kapıda bekleyen yabancı basın mensuplarından öğreniyor olması. Hatta hem kapıdakiler, hem de kendisini arayan bir sürü gazeteci, isminin neden listede olmadığını soruyor kendisine. Yani tamam değiştirebilirsiniz, Olimpiyat Komitesi'nin tasarrufudur bu kimsenin itirazı olamaz zaten. Ama bari haber verme nezaketini gösterin yahu. Yani neresinden bakarsam bakayım skandalın daniskası bu olay, kurtarır yanı yok cidden.





Tuğba'ya da buradan helal olsun diyorum, içindeki Türkiye sevgisi cidden bambaşkaymış, ben bu kadar şey yaşasam pes ederdim muhtemelen. Ama tüm bu olanlara inat odasını Türk Bayrağı ile donatıp, gene de ülkesini temsil etmek için can atıyor. Saygıyla eğiliyorum kendisinin önünde gerçekten, şahsım adına yapabileceğim tek şey kendisi için, başarılı olması için bol bol dua etmek ve birde hangi saatte olursa olsun mücadelesine duyduğum saygının ifadesi olarak performansını canlı olarak izlemek.

( Tuğba'nın blog adresi : http://5dreams.panasonic.net/tugba_karademir/)




12 Şubat 2010 Cuma

Bir Garip İş

Elvan Abeylegesse gene antrenör değiştirmiş. olabilir sporcu anlaşamıyordur vs. normal karşılamak lazım bunları. Elvan'ın gerekçeleri çok açık. sürekli sakatlanması, sistemini beğenmemesi ve kendisine pozitif enerji verememesi. Ama benim dikkatimi çeken şey, Elvan bu antrenör ile çalışmaya başladığından beri, sürekli sakatlık sorunları ile uğraşıp durdu. İşin daha da enteresanı, bu antrenörün çalıştırdığı diğer bir atletimiz olan, 800 m. de Dünya Gençler ikinciliği olan Merve Aydın'ın da sürekli sakatlık sorunu yaşaması. Şimdi hal böyleyken insan ister isteme duruma şüphe ile bakıyor. Federasyon bu işi çözer diye düşünürken, federasyondan gelen haber yüreğimize su serpiyor cidden!!!. Federasyonumuz bu antrenörü başarlı bulmuş, bu sebeple 800-1500, 3000 engelli ve maraton olmak üzee üç grubun başına antrenör olarak getirmişler kendisini. Yani burdan şunu mu anlamak gerekiyor. Antrenörün sisteminde bir sorun yok, atletlerin fiziki kapasitesi kaldırmıyor bunu, ya da dikkat etmiyorlar kendilerine sürekli sakatlanıyorlar. Eğer böyleyse eyvallah, yok tam tersi bir durum varsa, herhalde bu üç grupta kalan atlerimizde sakatlansın da bütçe denk tutsun falan diye düşündü federasyon diyeceğim...

11 Şubat 2010 Perşembe

İnanmak


Uğruna yukarıdaki foto'da olduğu gibi pankartlar açıldı. Stickerlar bastırıldı, bloglar web siteleri açıldı. Tribünden tepkiler verildi. Önce 55 TL'den 44 TL'ye indirildi fiyatlar, şimdi de 22 TL oldu. Fenerbahçe yönetimi belli ki Bursaspor maçındaki atmosferden etkilenmiş. Nihayet farkettiler ki taraftar takım bütünleşirse bir şeylerin olması daha kolay olacak diye. Geç de olsa alınan karar doğru ve isabetli. Bundan sonrası Fenerbahçe taraftarına düşüyor, ki onların da bu konuda gerekeni yapacağından eminim ben...

5 Şubat 2010 Cuma

Yorumsuz


Tekel işçisi üşümüyorsa , ben de üşümüyorum...

4 Şubat 2010 Perşembe

Buyur Burdan Yak

Vakitsizlikten yazamadım , Boxer dergisinde Turgay Demirel röportajını okuduktan sonra resmen beynimden vurulmuşa döndüm. Yani düşünün ki bir ülkenin Federasyon Başkanı , resmen tahkim ve disiplin kurulunu, hatta ilgili kulübü töhmet altında bırakan açıklamalar yapıyor. Ama memleketimde bir allahın kulu medya mensubu ya da tv programcısı bunun üstüne gitmiyor. Bir resmi yetkili , böyle iş olur mu nedir ne değildir bunun aslı astarı diye soruşturmuyor. Bakınız kilit cümleyi aktarıyorum

" Benim bu konuda çok fazla yorum yapmam doğru olmaz. Birkaç sene içinde tüm gerçek çıplaklığıyla ortaya çıkacak. Ama özellikle Milli Takım'a bu durum çok zarar verdi. Beko Basketbol Ligi'nin final maçında yasaklı bir narkotik maddenin Efes Pilsen'in kurayla çekilen iki oyuncusunda da çıkmış olması tesadüf gibi gözükmüyor. Basketbol için büyük bir şanssızlık ve Efes Pilsen için de üzüntü verici bir olay. Oyuncu da savunmasında nerden girdiğini bilmediğini söyleyerek konunun çözümüne de pek yardımcı olmadı. Kurallar da açık. Gerekenler yapıldı ve tahkim de cezayı onayladı. Madde bir tek Kerem'de olsaydı ve vücuduna nerden girdiğim söylemeseydi müsabakalardan iki yıl men alacaktı. Ama aynı madde kurayla çekilen iki oyuncuda da bulununca bunun tesadüflüğü ortadan kalkıyor. Bireysel bir olay gibi gözükmüyor."

Şu kalınlaştırdığım kısımdan ne anlarsınız. Bu iş organize bir iş gibi gözüküyor, ki Disiplin Kurulu'da buna kanaat getirmiş ki Kerem'e en alt sınır olan 1 sene ceza vermişler. Peki bu iş organizeyse bunda baş sorumlu kimdir. Efes Pilsen Spor Kulübü'dür. Efes Pilsen Spor Kulübü bu olayda ne kadar ceza almıştır...HİÇ.

Evet 30.000 TL ceza almışlardı ancak tahkim kurulu bunu kaldırdı. Şimdi şu lafları söyleyen kişi herhangi birisi olsa, güler geçersiniz. Ancak konuşan kişi, kimine göre Fenerbahçe'nin uşağı olan Basketbol Federasyon'u başkanı. Yani bir ülke'de Federasyon başkanı , o güne kadar yaşanmış en büyük skandallardan biri için , gerçek ortaya çıkacaktır tabirini kullanıyor, ve benim güzide medyamda ses yok. Bana göre Türk basketbolu'na gram katkısı olmayan bir kulübün , reklamlarına gebe kaldıkları içindir sanırım. Türk basketboluna gram katkı vermiyorlar dedim diye de eleştirebilirsiniz beni, bugüne kadar Efes Pilsen alt yapısından çıkan üst düzey oyunculara bakın derim sadece. Bu oyuncular KSK, ya da Banvit ya da başka bir takımda olsalar da bu noktalara gelecek yetenekte oyunculardı. O yüzden belki insanlara basketbolu sevdirme konusunda iyi işler yapmış olabilirler ama , Anadolu'nun her köşesinden azıcık ışıldayan adamları getirip alt yapıya koymak 4 sene sonra da onları Darüşşafaka vs. gibi kulüplere göndermek basketbola katkı vermek değildir.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Efe Kuyumcu'yu Tanıyor musunuz ?


Efe Kuyumcu. Türkiye'de çok az hatta nerdeyse hiç bilinmeyen bir sporun temsilcisi olarak ABD'de yaşıyor, Amerika'da Stevens Institute of Technology'de Gemi Muhendisligi son sınıf öğrencisi. Aynı zamanda Finn sınıfında yarışıyor. Aslında Laser 4.7, Laser Radial ve Laser Standart sınıflarında yarışmış, hatta 94 kez milli olmuş bir sporcumuz kendisi. Ancak yelkende başarılı olmak istiyorum diyerek kendine hedef çizip, Finn sınıfına dönmüş tekrardan. En son ISAF World Cup Yarışlarının ikinci ayağı olan, Miami'de yarıştı. Dünya ve Olimpiyat şampiyonu olmuş bir çok sporcunun katıldığı bu yarışlarda mücadele eden tek Türk yelkencisiydi aynı zamanda. Yarış sonunda 37 kayıt arasında 31. oldu. Hani benim bu sporun teknik yönüyle hiçbir alakam yok, ancak çok basit bir mantıkla şunu görebiliyorum. Henüz 2. kez bu sınıfta yarışan bir sporcu, bu derece ciddi rakiplerin olduğu bir yerde 5-6 kişiyi geride bırakabiliyorsa bu iyi bir şeydir. Efe'nin hedefi 2012 Olimpiyat'larında ülkemizi FINN sınıfında temsil edebilmek. Peki ülkemizde kaç kişi bundan haberdar ? Hani ülkemize özgü bir durum vardır, bazı yerlerde sadece yarışmacı olabilmenin bile ne kadar büyük bir başarı olduğunu kavrayamayız. Bu yelken sporu da öyle algılanan bir spor ülkemizde. Ne diyelim çıktığı bu zor yolculukta kendisine başarılar diliyoruz. 2012 yılında umarız FINN sınıfında bir Türk yelkencisi olarak onu da görürüz Londra'da.

Bu arada kendisine www.tur35.com adresinden ulabilirsiniz. Şuradan da geçtiğimiz pazar günü NTVSPOR'da yayınlanan Rüzgar Üstü programında yayınlanan röportajına ulaşabilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...