31 Ağustos 2010 Salı

Brezilya Sinyali Verdi



 Günün rengi yeşil demiş Furkan abi  Brezilya son topu kullanabilseydi tam manasıyla yeşil olacaktı.Brezilya yenilmesine rağmen Amerika'nın savunma zaaflarından çok iyi yararlanarak diğer takımlara sinyali verdi.Gerçi grupta kalan maçlarda İran ve Tunus zorlayamaz Amerikayı ancak ilerleyen turlarda daha fazla zorlanacaklar.Arjantinli koç gene başarıyordu ama bu sefer olmadı.Çok çok önemli iki pota altı oyuncusundan eksik çıktığı maçta Splitter'la bile Amerika'ya kafa tuttular.

Brezilya Huertas ve Barbosa ile hem hücumda hem  savunmada harika işler çıkarırken temposunu tutturamayan Amerika Durrant'ın eline bakıyordu.Durant neden  takımın lideri olduğun bu bölümde iyi gösterdi ve ilk yarıda 19 sayı atarak takımının oyundan kopmasını engelledi.Brezilya ise Amerika'nın pick&roll savunma zaafından çok yararlanarak Splitter ile pota altından  Barbosa ve Vinicius ile üçlükler bularak ilk yarıyı 46-43  önde kapadı. 



Üçüncü çeyrekte savunmada toprlanan Amerika Billups önderliğinde  öne geçmeyide başardı.Brezilya ilk dakikalarda zorlandığı bu çeyrekte bizde kötü anıları olan Machado ile ayakta kalmaya çalışırken Splitter'in faul problemine girmesiyle biten 3. çeyreği Amerika 61-59 önde bitirmeyi başardı.Son çeyrekğe başlarken artık Türkiyedeki maçların klasiği haline gelen skorboard arızası nedeni ile geç başladı.Oyuncuların soğuması  bir de savunmaların sertleşmesi ile hücumlar kısır geçerken Amerika 38.dakikayı 68-64 önde geçti.Son dakika içersinde Billups ile skoru 70-66'ya getirirken ona cevap  Barbosa'dan geldi.Amerika son anlarda Billups ile hücumdan yararlanamazken son hücum Brezilya'ya kaldı.Huertasın drive'ını faulle kesen Amerika Huertasın ilk serbest atışı kaçırması ile rahatlarken maçı 70-68 kazanarak namağlup liderliğini sürdürdü.

Nene'yi turnuva başlamadan kaybeden Varejao'nun sakatlığı nedeniyle oynamadığı maçta Amerika'yı  çok zorlayan hatta son pozisyon basket ful olsa yenecek olan Brezilya ilerisi için iyi mesajlar verirken,İlk iki güne göre çok zorlanan Amerika Durant ve Billups'ın etkili oyunuyla rakibini devirmeyi başardı.Maçta Amerika'nın sadece 8 asisti olması ne kadar zorlandıklarının göstergesidir.Grupta artık Tunus ve İran maçları kalan Amerika'nın liderliği garanti gibi diğer sıralar için Brezilya,Slovenya ,Hırvatistan arasında büyük yarış içersinde olacaklar. 
                                                                                                      Aykut

Yine Federer, Yine US OPEN, Yine Bacak Arası



Hatırlatmak amacıyla öncelikle geçen yıl Djokovic'e karşı aldığı sayıyı koyalım .


İşte bunun tıpkısının aynısını dün Dabul'a karşı gene yaptı Federer. Söylenecek çok fazla bir söz yok zira bir sene ara ile, aynı turnuva iki farklı rakibe karşı aynı hareketi yaparak sayı alan bir tenisçiye, şapka çıkartılır sadece. Buyrunuz efendim Dabul'a karşı yaptığı hareketin videosu. Keyifli izlemeler


3. Günün Rengi Yeşil



Dünya gözüyle bir Balkan Derbisi izledik ya, ölsekte gam yemeyiz artık. İpekçi'nin tarihi günlerinden birini daha yaşadık açıkçası. Keşke Hırvat taraftarlar da biraz fazla olsaydı da tam anlamıyla şölen havasında yaşasaydık dünü. 

Slovenya - Hırvatistan arasındaki rekabet, Fenerbahçe - GS gibi. Gerçi ben Sloven seyircilere sorduğumda Türkiye -Yunanistan benzetmesi yaptılar ama ben onlara Yunan taraftarların, sizinle Hırvatlar'ın yaptığı gibi bizimle kol kola maç izlemesi imkansız  dedim. Neyse efendim saha içindeki oyuncuların yüzüne bile baktığımızda maçın önemini anlayabiliyoruz. Tribünde de durum farklı değildi zaten. Son yıllarda izlediğim en keyifli basketbol mücadelelerinden biriydi. İstatistikleri verelim öncelikle, her iki takımda inanılmaz yüzdeli 3 sayı kullandılar. Hırvatlar % 55 Slovenler ise % 50 ile oynadılar. Buna karşın saha içi isabet oranında Slovenler % 58,8 ile atarkeni Hırvatlar % 50'de kaldı. Bireysel bazda baktığımızda iki Fenerbahçe Ülker'li Roko Ukic ve Marko Tomas'ın, Hırvat takımını sırtladığını görebiliriz. Ukic 20 sayı 7 asist ile oynarken, Tomas ise 17 sayı 4 asist ile oynadı. Hırvatlar'da bir diğer katkı veren isim ise Popovic oldu. Popovic'in de çoğu son bölümlerde olmak üzere kaydettiği 17 sayı dikkat çekti. Esasen Hırvat takımının maçı kaybetmesindeki ana etken bu denebilir. Zira son bölümlerde Hırvat takımı Tomas'ı kenarda unutup sadece Ukic ve Popovic'in eline bakınca sonuç kaçınılmaz oldu. Bir diğer sıkıntı da uzunların erken faul problemine girmesi oldu. Son anlarda elde kalan sağlam uzunlardan Zoric'in de sakatlanarak çıkması Hırvatistan'ı bitirdi resmen. 

Hırvat takımını anlattık, Slovenya nasıl kazandı ona da değinmek lazım. İçerden uzunlarını çok iyi kullandılar öncelikle. Dışarıdan da çok yüzdeli attılar, ancak burada ki kilit nokta, 3 sayı atması beklenen isimlerin haricindeki isimlerden bu sayıları bulmalarıydı. Miha Zupan 2/2, Uras Slokar 3/4 oranında isabet buldu. Faul problemine giren Hırvat uzunlarına karşı, içeri penetre eden kısalarla da, Hırvat savunmasını yıprattılar. Taraftar desteğini de arkasına alarak momentumu kendi lehlerine çevirdiler. 

Dönelim seyirci kısmına. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü üzere, yeşil t-shirt giyerek safımızı en baştan belli ettik zaten. Sloven seyircilerle maç izlemek çok keyifli cidden. Hepsi basketbolu çok iyi bilen, nerde nasıl tepki vereceğini bilen insanlar. Öyle sırtlarını tribüne dönüp de, maçla alakasız bağırmalar falan yapmıyorlar. Oturdukları yerden destekliyorlar, yeri gelince ayağa kalkıyorlar, nerede seslerini yükselteceklerini biliyorlar. Maç öncesinde ve sonrasında sohbet edebilme fırsatı buldum.

 

Bilmediğim için öncelikle yeşil rengin nerden geldiğini sordum, sonuçta bayraklarında olan bir renk değildi. Bizim en iyi takımımız Ljubljana dediler. O yüzden ordan kalma bir alışkanlıkmış bu. Etrafı Ljubljana yeşiline boyamaları bu yüzdenmiş. Beno Udrih için pek iyi konuşmuyorlar, malum Udrih turnuva öncesi ben 1. Guard olurum, şu kadar süre isterim gibilerinden konuşunca kendisini kapı önünde bulmuştu. Aynı şekilde dün Erazem Lorbek neden yok bu takımda diye sorduğumda, O da diğer kardeşlerinin milli takımda olmasını istemiş, coach buna garanti vermeyince o da gelmemiş. Taraftarların çoğu her ne kadar bu eksiklerden hoşnut olmasalar da oyuncuların tavrını da çok hoş bulmuyorlar. Dün konuştuğum bir taraftar, bu çok salakça burası milli takım gelirsin ve oynarsın, bunun pazarlığı olmaz dedi. Aynı taraftar maç sonun da , şu zevki yaşamaktan mahrum kaldılar, tarihi bir galibiyet bu Slovenya için dedi. 

Bir notta Vidmar için yazalım, zaman zaman yuhlandığı İpekçi'de, kendi seyircisi tarafından alkışlanması gerçekten çok hoştu. Efendim bizim evlatlarımızın gelişimini engelliyor da bilmem ne diyenlere sataşmaya niyetim yok. Vidmar, Semih, Ömer, Oğuz  hepsi aşağı yukarı aynı anda çıktılar piyasaya, hepsinin geldiği nokta ortada. Biz forum ortamlarında Vidmar'ın fundamental'ı bizim uzunların hiç birinde yok derken insanlar napiyim fundamental'i bitirici değil diyorlardı. Dün iki Hırvat uzunun arasında sıkışmışken attığı bir sayı vardı ki, o esna da bu çocuk iyice olmaya başlamış dedim artık. Bir Fenerbahçe taraftarı dünkü maçı izlerken muhtemelen sezon bir an önce başlasın fiye düşünmüştür. Sahada 3 Fenerbahçe Ülker oyuncusu vardı, nazar değmesin hepsi birbirinden iyi oynadı. Yeni sezon Fenerbahçe taraftarları için oldukça heyecanlı geçecek. 

Diğer maçlara da değinmek lazım ama onu da başka bir yazıya bırakalım, Aykut'a atayım pası hatta o yazsın.  

30 Ağustos 2010 Pazartesi

İzmir Seyircisini Kızdırmayacaksın

Şampiyonanın ilk gününde İzmir grubunun son ve en önemli maçında İspanya ile Fransa karşı karşıya geldi.İspanya ilk çeyreği 20-9 önde geçerken Türk halkı her zaman ki gibi ezilenin yanında yer aldı ve desteğini Fransaya kaydırmaya başladı.Bu destekle savunmasını da sertleştiren Fransa ikinci çeyrekte  İspanyol uzunlarını durdurarak maça geri dönmeyi başardı.


  Üçüncü çeyrekte ise Fransa'nın bu maçı alacağının belirtileri gelmeye başladı.Fransa topu kendi alanından oyuna soktuğu pozisyonda Rubio geri geri koşarken Pietrusun perdesine çarptı,hakemler faul çaldı.İlk önce çok sert bir faul olarak gözüken pozisyon Rubio'nun yerde acı içinde kıvrandıktan sonra hemen kalkıp oyuna devam etmesi bütün seyircinin tepkisini çekti.O andan itibaren Rubio topu her eline aldığında bütün salon tarafından yuhlandı.Uzunlarını bir şekilde devre dışı bıraktıkları İspanyanın en önemli silahlarından biri de seyirci sayesinde devre dışı kalınca Fransa ciddi ciddi gelmeye başladı.




Uzunlar dışında Rubio'nun da devre dışı kalmasıyla Navarro ve Fernandez'in eline kalan İspanya Navarro'nun da Rubio'nunkine benzer bir pozisyonu hakemlere yutturmak istemesi sonucu seyircinin  tepkisi iyice artarken Fransa 35 dakika  geride götürdüğü maçta ilk kez öne geçti. Fernandez de Fransız oyuncuya yaptığı faulden sonra ooooooo nidaları eşliğinde basın tribününe tırmanınca bir de teknik faul alıp 5 faulle oyun dışında kaldı.Böylece İspanyanın bütün silahlarını bir şekilde devre dışı bırakan Fransa Gelabale'in 16 ,Batum'un 14 ,Albicy'nin(benim taktığım isimle Abisi:D)13 ve Koffi'nin 11 sayısıyla İspanya'yı 72-66 yendi.Maçta  taktığım ve katkısını az bulduğum Diaw ise en önemli yerde isabeti bulup bir de son çeyrekte yaptığı kritik asistlerle  gözüme girmeyi başardı.
 
Burdan Rubio,Navarro,Fernandez'e tavsiyem İzmir seyircisini kızdırmayacaksın,kızdırırsan bütün maç seni yuhlamaktan ve karşı takımı desteklemekten yorulmazlar. 

                                                                                                         Aykut

Evlere Şenlik Organizasyon


Yazınca kötü oluyoruz ama, cidden organizasyon anlamında saçma sapan bir Dünya Şampiyonası yapıyoruz. 

Hemen dün Miliyet'te çıkan bir haberle başlayayım. Haberi buradan okuyabilirsiniz. Efendim Ankara grubunda gösteri yapan kızlarımız, sayın Başbakan geldi diye dün sahaya çıkmamışlar. Şimdi kendisini her ne kadar sevmesem de, böyle bir talebinin olduğunu düşünmüyorum ben, zira Kayseri'de sayın Cumhurbaşkanı salonda olmasına rağmen, gösteriler hız kesmeden devam etti. Olay muhtemelen oradaki yalaka idarecilerin ya da pek muhterem zevcelerinin başının altından çıkmış gibi gözüküyor burdan bakınca. Sanırım Ankara seyircisi de bunun farkında olacak ki, Başbakan'ı yuhlamışlar. Polis yuhlayanların görüntüsünü arıyordu diyorlar ama bir şey bulamazlar, Rus takımını yuhluyordum ben arkadaş nedir yani, nasıl ispat edeceksin. 

Organizasyonun geneli bende hafif bir "Çakma NBA" havası yarattı.Misal İpekçi'de devre arasında, skorbord'a görüntüler yansıtılıyor, El Salla, Dans Et, Yanındakini Öp falan yazıyor. Yahu arkadaş Dünya Şampiyonası yapıyorsun, şu yazıları ingilizce yazsana, anonsçu arkadaş her ne kadar söylese de etkili olmuyor işte, bön bön bakıyor millet ekrana. Karaoke yarışması yapıyorsun şarkılar Türkçe, salonda 6 bin Sloven var ama şarkılar Türkçe. Havalı tabanca ile T-shirt atıyorlar, tabancanın biri bozuk sanırım protokole kadar bile yollayamıyor t-shirt'ü.

Şampiyonanın müzik seçimleri güzel de, NBA gibi her sayıdan sonra müzik çalınması çok saçma, bir rahat bırakın, taraftarlar tezahüratlarını yapsınlar nedir yani. Dün Brezilya maçının devresinde büfelerin olduğu yere çıktık, bizimkilerin maçını izlemek için, 4 ekrandan sadece ikisinde bizimkilerin maçı vardı. Hatta ekranlardan birinde Brezilya-Tunus maçı vardı, o an dumura uğradım zaten. Organizasyon da doğru işleyen tek şey, biletle içeri giriş çıkış olayı. 

2.Gün ve Yerinden İzlenimler


Öncelikle keyifli bir basketbol günü geçirdik denebilir. Organizasyonun en mantıklı olayı biletlerle dışarı çıkıp, sonra tekrar içeri girebilmemiz. Vakit kaybetmede kısa kısa maçlara değinelim. 

ABD - Slovenya maçı için ne yazsam bilemedim. ABD inanılmaz bir takım. Yıldızı yok bilmem ne falan hikaye hepsi. Deli gibi savunma yapıyorlar, inanılmaz sertler. Es kaza tempoyu biraz arttırırsanız, canınıza okumaya hazırlar, 24 saniye içinde 3 fast break yemeniz de olası zaten. İşte bu şartlar altında ABD rakibini biraz tarttı, baktı Hırvatlardan daha sağlamlar, maçın başında indirdiler darbeyi. Ondan sonra da kafasına göre farkı açıp azaltıyorlar. Slovenler'e gelince. Bu gruptaki en büyük rakipleri Hırvatistan. O sebeple, onları Hırvatlara gör değerlendirmek lazım. Kesinlikle Hırvatlar'dan çok daha formdalar. Kadro yapıları da inanılmaz esnek ve oyun içerisinde değişik varyasyonları uygulamaya müsait. Ve en önemli artıları taraftar. Yani o salonda Türkiye oynasa anca bu kadar destek alırdı. Otoparkta 3 tane karavan bile gördüm. Adamlar o derece inanmış bir şekilde buradalar. Onlarla birlikte maç izlemek büyük keyif cidden. Slovenya'da dikkatimi çeken bambaşka şey Vidmar'ın performansı. Bugün bir ara ABD pota altını resmen domine etti tek başına. O esnada Sloven'lerin tezahüratına biz de sevinerek eşlik ettik. Bizim için değişik bir deneyim oldu, geldiğinden beri üvey evlat muamelesi gören bir oyuncuyu böyle görmek, tezahürat yapmak. Bu arada tuttuğunuz takımın oyuncusu, sahada oynuyorsa inanılmaz keyifle izliyorsunuz onu. Gerçekten farklı bir şeymiş bu. 
Hırvatistan takımı iyi oyuncularda kurulu ama bir türlü ritmini bulamamış gibiler. Maçın ilk yarısını izleyebildik, o esnada gördüğümüz İran'ın kendi çapında zaman zaman Hırvatistan'ı zorladığıydı. Maçın sonunda Hırvatlar açık farkla kazansa da, onlar için hedef maç bugün oynayacakları Slovenya maçı. Slovenya maçının atmosferi çok farklı olur. Türkiye - Yunanistan maçı gibi desek, doğru olur sanırım. O yüzden kesin bir yorum yapmak mümkün değil o maça. Ama şu anda gözüken Sloven takımının bir adım daha önde olduğu şeklinde. 

Brezilya Tunus maçını da 3 çeyrek izleyebildik. Aslında maç Brezilya - Tunus maçından ziyade, Brezilya - Slimane maçı şeklindeydi. 

Şimdi Slimane'nin fotoğrafını özellikle koydum. Henüz 30 yaşında kendisi. Sokakta görseniz basketbolcu demezsiniz ama şiir gibi oynuyor valla. Maç resmen onunla Brezilya arasında geçti. Tunus takımı çok basit hatalar yapmasına karşın, basketbol adına İran'dan çok daha fazla şeyler verdi bize. Muhtemelen yarın İran'ı yeneceklerdir diye düşünüyorum zaten. Brezilya takımı beklediğimden daha tutuktu, Bugün izlediğim Amerika, bugün izlediğim Brezilya'ya da 20 + yapar gibime geliyor. 


 Haliyle bizim maçı izleyemedik. Basın tribününde olup ekranı bize doğru çevirenlere teşekkür ederiz. En azından göz ucuyla bakabildik. Aldığımız galibiyet çok değerli, Yunanistan'da halen daha sıkıntılar devam ediyor, aldığımız haberlere göre Porto Riko karşısında da zorlanmışlar. O sebeple önemli bir galibiyet oldu. Hoş gerçi bizim maçların da havası farklı olur, Yunan oyuncular da ekstra motive çıkacaklardır sahaya ama yenilmeyecek takım değller.

Organizasyona ilişkin de kelamımız var lakin onu sabaha bırakıyorum. İpekçi'den bugünlük bu kadar.

Blog'a Taze Kan


Şimdi ben bu yazıyı hazırlayana kadar, ilk yazısını girdi bile yeni transferimiz. :). Her neyse efendim, blog ilkemiz gereği genç yeteneklerin peşindeyiz. Bunlarda biri olan "AYKUT" artık yazıları ile bloga renk katacak. Kendisi aynı zamanda taze bir gazeteci adayı zaten. Sporun her türlüsünü takip ettiğinden blog içeriğinin gelişmesi konusunda sıkıntı çekmeyeceğiz. Malum Fenerbahçe'liler olarak bu sezon çok yoğun geçecek bize, benim de şahsi iş yoğunluğumda çok sık güncelleymediğim gerçeğini göz önüne alırsak, yerinde bir transfer ile sezona girdik. Aykut şu an İzmir'de, Çeyrek finallerden itibaren İstanbul'da olacak, yerinden izlenimlerini paylaşır burada. Bu vesile ile kendisine hoş geldin diyorum. Umarım sizlerde yazılarını keyifle takip edersiniz.

29 Ağustos 2010 Pazar

Litvanya - Yeni Zellanda maçı

  Günün ilk maçı Litvanya ile Yeni Zellanda arasındaydı.Her  Türk insanı gibi  rahat olduğumdan maçtan tam 20 dakika önce salona gittim.Salon  önündeki kuyruğu ve koskoca salona sadece iki kapı ile giriş yapıldığını görünce önce kendime niye erken gelmedin diye ,sonra organizasyon bozukluğuna kızdım.Bizim erken girmemiz önemli değildi ama kuyruktaki az sayıda Litvanyalıyı görünce öndekilere bırakın geçsinler adamlar taa nerden geldi yazık falan laflarıyla adamları maç başlamadan içeri soktuk.Tabi bu arada Türklük damarı kabaran bendeniz koca bir grupla kaynak yaparak ilk çeyreğin üçüncü dakikasına yetiştim.İçeri girdiğimde ise büyük bir şaşkınlık ve utanç beni bekliyordu.
 Litvanyanın turnuvaya  az taraftarla gelmesi gibi bir hataya düştüğüm için biraz utandım ama büyüleyici desteklerini gördükçe iyi ki gelmişler dedim.Genç ,yaşlı,çoluk ,çocuk her yaştan  Litvanyalı vardı.


  Litvanya ilk çeyreğe iyi başlayıp  uzunları ile Yeni Zellandaya üstünlük kurarken karşı tarafta ise Kirk Penney skora katkı yaptı ve ilk çeyrek 25-24 Litvanya üstünlüğü ile geçildi.İkinci periyotta Litvanya Kleiza'nın basketleriyle farkı açarken savunmada da Penney'i durdurunca fark çift hanelere çıktı ve Kleiza'nın basketleriyle ilk yarı 50-34 Litvanya üstünlüğü ile tamamlandı.
    Üçüncü çeyrekte Pocius Penney'i etkili savunmasıyla durdururken Yeni Zellanda'da devreye Vukona girdi ve aradaki farkı tek haneye çekmeyi başardılar.Çeyreğin sonunda Kleiza'nın kritik basketleri ile Litvanya üçüncü çeyreği 74-61 önde kapadı.

   Son çeyreğe Yeni Zellanda etkili başlarken farkı tekrar tek sayılara çekmeyi başardı.Litvanya  uzunları ile  farkı korumaya çalıştı ve Kleiza ve Jankunas ile sayılar bulan Litvanya son bölümde Kleizanın saçmalamasına rağmen maçı 92-79 kazandı.

Litvanya'da Linas Kleiza 27 sayıyla oynarken Yeni Zellanda'da Kirk Penney 37 sayı ile oynadı.
                                                                                                          Aykut

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Dünya Şampiyonası'nda İlk Gün




A Grubu: 16:30 - Avustralya - Ürdün
19:00 - Angola - Sırbistan
21:30 - Almanya - Arjantin
B Grubu
16:30 - Tunus - Slovenya
19:00 - ABD - Hırvatistan (NTV ve HD-en)
21:30 - İran - Brezilya
C Grubu
16:00 - Yunanistan - Çin (NTV SPOR)
18:30 - Rusya - Porto Riko (NTV SPOR)
21:00 - Fildişi Sahili - Türkiye (NTV ve HD-en)
D Grubu
16:00 - Yeni Zelanda - Litvanya
18:30 - Kanada - Lübnan
21:00 - Fransa - İspanya (HD-en)

Bari Sen Yapma BEKO



Yukarıda ki foto'da gördüğünüz üzere, Hırvatistan adını Kıbrıs olarak değiştirmiş. Şakası bir yana bu hata TBF Resmi sitesinde olsa hiç şaşırmam, ama gayet profesyonel bir ekip tarafından hazırlandığını bildiğim www.beko2010.com adresinde olunca , biraz hayal kırıklığına uğradığımı bildirmem lazım. Neyse efendim ilgililere sesleniyorum (sevgili kardeşim Neo ilgili, sen oluyorsun bu durumda :) ). Düzeltin şunu yahu ayıptır valla.

EDIT : Neo sağolsun hemen düzelttiriyorum dedi, olur böyle hatalar, en azından hata var dediğimizde anında düzelten bir ekip tarafından yapılıyor site. Duyarlılık için teşekkürlerimizi yolluyoruz. 

26 Ağustos 2010 Perşembe

2010 Geldi Çattı, Hazır Mıyız ?


Turnuvanın resmi olarak başlamasına iki gün var. Takımlar son hazırlıklarını bitirdi ve maçlarını bekliyorlar artık.Hazırlık maçlarının bir kısımını izleyebildim, malum iş yoğunluğu var bu aralar biraz. En son  dün ABD - Yunanistan maçına baktım. Genel olarak ABD turnuvaya çok hazır. Rajon Rondo'yu da göndererek (kendi gitti palavrasına inanmıyorum ben), tamamen avrupai sisteme uygun bir kadro tuttular ellerinde, oyun planları da tıkıt tıkır işliyor, şüphesiz baş favori onlar. ama turnuva ortamı farklı olabilir, uzun rotasyonu sağlam olan takımlar ıkıntı yaşatabilir diyorum ABD'ye. 

Yunanistan genel itibari ile inanılmaz top kaybı yaparak oyandı dün. Sofo ve Bourousis'in olmayışı da etkiledi onları. Ancak buna rağmen Tsartsaris ile zaman zaman ABD pota altında çok etkili olmaları, ABD'nin o noktadaki sıkıntısını ortaya koyuyor bence. Yunanistan takımı bence turnuvay son derece hazır. Sofo ve Bourousis'in de eklenmesi ile çok sağlam maçlar çıkartacaklarından eminim. Grubumuzda bizim en büyük rakibimiz olacaklar. 

Bize gelince, Efes Turnuvası gösterdi ki, daha önceki turnuvalarda eleştirdiğimizden daha farklı bir milli takım profili göreceğiz sahada. Mücadele eden, doğru şut ya da pozisyon için top çeviren bir takım görüntümüz vardı. Umarım bunu turnuvanın geneline de yayabiliriz. Hido'nun fizik olarak halen daha tam hazır olmadığı çok net ortada, Ersan'ın da maske ile oynaması gündemde bir müddet. Bütün bunlara rağmen grubun favorisiyiz. Gruptan sonrasında ne olur bilemiyorum, tamamen gruptaki yerimizle doğru orantılı olacak gideceğimiz yol. Onu da o zaman düşünürüz. 

Diğer takımlara baktığımızda Arjantin belli bir düzen içerisinde oynuyor ama sanki eski güçlerinde değiller gibi geldi bana. Litvanya'yı ABD'ye karşı izledim ve çetin ceviz olacaklar bu turnuvada. İspanya'da Calderon'un kadrodan çıkarılması bence çok olumlu etki yapacak takıma. Bu turnuva Rubio'nun turnuvası olabilir. İspanya halen daha ABD ile birlikte eşit şansa sahip gözümde şampiyonluk için. Sırbistan'dan çok şeyler bekliyorum bu sefer, biraz daha tecrübelendiler, takım kimyası daha da oturmuş durumda. Teodosic gibi gençlerin enerjisi, Krstic gibi bir usta elle birleşince ortaya dinamik bir takım çıkıyor. Ancak bu noktada hem Yunanistan hem de Sırbistan FIBA'nın eline bakıyor şu anda. Teodosic,Krstic,Fotsis ve SOFO'ya FIBA ceza verirse bazı planlar bozulabilir her iki takımda da. Genel olarak renkli bir turnuva olacak, Avrupa takımları biraz formda gibiler bu sefer merakla bekliyorum maçları açıkçası. 
Gelelim işin organizasyon boyutuna . Açılış konserinde TBF, Fazıl Say'ın yer almasını istemiş. Ama tıpkı İstanbul 2010'da olduğu gibi gene veto yemiş kendisi. Her neyse efendim, efendi dedim de Turgay Demirel geldi aklıma bak. Basketbolun efendisi sayılır yahu o da, buyurmuşlar ki muhteşem bir açılış konseri olacak. Programa bakıyoruz, Haris Alexiou, Sezen Aksu, Cirque de Soleil veeeee Müslüm Gürses. Evet Müslüm Gürses'de orda olacak. Şimdi Müslüm Baba'yı kimlik karmaşısına sokmak hata, adam orda damardan mı girsin Temple Of The King'in türkçe versiyonunu mu söylesin yani. Bu arada Avrupa çapında hatta dünya çapında tanınan bir takım sanatçılarımız varken, Sezen Aksu'yu çıkartmak gerçekten dahice. Tamam Minik Serçe vs. eyvallah, ama bir Manga ya da Sertab kadar bilinirliği yok Avrupa'da. Bu bir Dünya Şampiyonası Fazıl Say gibi ya da ona benzer başkaları gibi sanatçılarımız varken oraya Müslüm'le Sezen'le çıkmak, hangi akıllının kafasından çıkmışsa tebrik ederim. Elin İtalyan'ı Alesssandro Safina'yı gönderir, senin elinde ona eşlik edebilecek dünyaca ünlü klasik müzik sanatçıları varken, Müslüm'ü çıkartırsın oraya. Ne diyelim hayır olsun. 

Mabed'e Dönüş


Hayırlısıyla Saracoğlu sezonumu bu akşam açıyorum. Young Boys maçı, senelik iznime denk geldiği için izleyememiştim. Gerçi tv karşısında kahrolmaktan kurtulamadık izinde olsak dahi o da ayrı konu. Her neyse PAOK ile açıyorum sezonu. Her ne kadar yaz aylarını Dünya Kupası vs. ile geçirsek de, insanın kendi takımının maçını stadda izlemesi gibisi yok. Geçen seneki çirkin olaylardan dolayı aldığımız 2 maç ceza işte bu noktada koyuyor adama. O an ki infial içinde yapılan bir hareketti belki ama, ceremesini 3 ay sonra biz çekiyoruz. Hasretle beklediğin, özlediğin sevgilinin aracının (uçak, tren, vapur neyse artık işte) 2 saat rötar yapması gibi. Onu beklerken o 2 saatin bir türlü geçmemesi gibi. Allahtan Avrupa Kupası maçı var yoksa hepten çekilmez olcaktı bu süreç.Neyse "Vira Bismillah" derler ya, biz de öyle açalım sezonu kendi adımıza. İpekçi-Saracoğlu-Burhan Felek(belki de Caferağa)  arası yeni bir sezona daha başlıyoruz. Sonu güzel olsun hepsinde temennisinde bulunalım. Bizim içimizden KOCAMAN bir sevda geçer, sevdamızı sorgulamasın kimse.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Yolun Açık Olsun Yusuf



Farkını sürekli ekranda hissettiren başarılı bir programcı. Ben yorgunluktan dolayı tv karşısında sızmadığım zamanlarda Ebrü Köksaldı ile yaptıkları Nota Bene programını keyifle takip ederdim. Dünya Kupası sırasında yaptığı programı da sık sık takip ettim, hatta twitter aracılığı ile de mümkün mertebe katılım gösterdim. Yusuf Kenan, birden çok yabancı dil bilmenin de verdiği avantajı programlarına yansıtarak, bizlere kaliteli yapımlar izlettiriyordu.

Kendisinin FB TV'den ayrılması her ne kadar birazcık bizi üzse de , kariyeri açısından ulusal bir kanalda olması çok daha iyi olacaktır. Bir nevi stajını tamamladı, çok daha başarılı işler yapmak için yola düştü diyelim biz ona. Yolun Açık olsun Yusuf, Fenerbahçe'nin sesini FB TV dışında da duyurması gerekiyor birilerinin.

17 Ağustos 2010 Salı

12 Dev Adam ve TBF Sirki Şehrinizde


Ben sıkıldım hergün 12 Dev Adam ile ilgili bir sıkıntı yazmaktan, malumunuz dün Barış Ermiş apar topar kadroya eklendi. Sonra bugün Fanatik Gazetesi'nde Tanjevic'in röportajı bir okuduk beynimizden vurulmuşa döndük. Tanjevic'in Evren Büker için yakınlarına son kadroda düşünmediğini söylediği konusunda laflar var. E mübarek madem düşünmüyorsun bırak çocuğu tatilini yapsın, 3 aydır kondisyon yüklediğin adamı Engin'in sakatlığına rağmen düşünmüyorsan biz sana ne diyelim.

Dönüyoruz Ersan'a. Mr. Tanjevic buyurmuş ki "Bazen 3, bazen de 4 numarada oynayacak. Çünkü Kerem Gönlüm’e yer açmam lazım". Eyvallah Kerem Gönlüm'de oynasın da, niye ikisi aynı anda sahada olmak zorunda mı, Kerem Gönlümü 5'e kaydırıp Ersan 4 Hido 3 oynayamıyor muyuz. Gerçi ben kendisinden Kerem'i 3'e çekmesini beklerdim ama neyse. Hido'nun halen daha sakat olduğunu tam toplayamadığını belirtiyor. Sakatlığı ne derece ciddi bilemiyorum ama iki şampiyonadır sakat Hidayet. Kusura bakmasın ama sakatken takıma faydalı olmanıın en iyi yolu kenardan alkışlamaktır.

Barış Ermiş olayı ise ayrı komedi, Tanjevic röportajında " Bu saatten sonra da yeni birini çağırmak ne kadar doğru olur, bilemiyorum. Çünkü takıma uyum sağlaması, diğerleriyle aynı seviyeye gelmesi zor olur" demiş. Şimdi röportaj saat kaçta yapıldı bilmiyorum, muhtemelen Barış'ın kadroya eklenmesinden önce yapılmıştır diye tahmin ediyorum, röportaj esnasında orda olan yetkililer de bunu duyunca panikle Barış Ermiş'i kadroya dahil etmişler. Benim bildiğim Tanjevic ona süre vermez. Şu dakikadan sonra yapılacak her müdahele bizim gruptan çıkma şansımızdan götürür. O yüzden bırakalım, kendi fırtınasında alabora olsun sayın Tanjevic. TBF'nin bu saatten sonra yapacağı en akıllı iş, turnuva sonrasında şekillenecek milli takım teknik kadrosu üzerine kafa yormaktır. He benim şahsımda yapacakları en akıllı iş istifa edip bir daha aday olmamalarıdır ama neyse. Bir de Cirque De Soleil'i açılış için çağıracağız demişti sevgili GSGM Yunus Akgül. Sayın müdürüm , Basketbol Federasyonu'ndan ala sirk mi var bu ülkede, milli serveti dışa dökmeyin yazıktır günahtır.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Fener Takımında Sıkıntı Var


Başlık biraz Sergenvari oldu ama, gelen sakatlık haberleri cidden can sıkıcı boyutta. Sene başında Ukic'in elde tutulması ve üzerine Engin Atsür takviyesi yapılması, ben de dahil olmak üzere bütün Fenerbahçelileri sevindirmişti. Sezonun başlamasına yaklaşık 2 ay var ama önce Engin Atsür'ü sonra da Roko Ukic'i kaybettik. Engin'in sakatlığı 4-6 ay , Ukic'in sakatlığı da yaklaşık 4 ay sürecek deniliyor. Bu durumda sezon başı büyük emeklerle oluşturulan Guard rotasyonu , daha sezon başlamadan çökmüş durumda Fenerbahçe'de.

Bu noktada ne yapılır bilemiyorum, bu derece uzun süreli sakatlık olacaksa takıma guard konusunda takviye şart gibi gözüküyor. Takımda şutör oyuncu eksikliği de vardı zaten, üstüne bu guard sıkıntısı hiç hoş olmadı, belki Greer ile belki Vidmar ile mecburen yollar ayrılacak. Açıkçası neler olacak bakmak lazım. Ancak tam dengeli bir kadro yaptık, iyi bir hazırlıkla güzel işler yaparız dediğimiz bir anda, milli takım kaynaklı böyle ciddi sakatlıkların olması düşündürücü.


Edit :  aldığımız bilgiyi teyid etmeden yazmak biraz acemi hatası oldu, Ukic'in sol ayak bileğinde burkulma varmış, Çağlar'ın da uyarısıyla daha net bilgiye ulaştık sakatlığı çok ciddi değilmiş. Olsun gene de sıkıntı var takımda diyerek kurtarayım ben kendimi :) 

Sonumuz Hayır Olsun


Milli takımımız Dünya Şampiyonası hazırlıkları için katıldığı BEKO Cup'ta sonuncu olma başarısını göstererek yurda dönüyor. Şimdi Efes Pilsen World Cup 9 ile turnuvanın son hazırlıkları tamamlanacak. Bir önceki yazıda değindiğimiz oyunculara şans verilmemesi konusu halen devam ediyor. Evren'e birazcık da olsa süre verdi ma bence yeterli değildi. 

Litvanya ve Almanya maçlarını izleyebildim. Litvanya maçında sanırım son 3 dk. ya 5-6 sayı önde girmiştik. İşte tam o esnada Mr. Tanjevic'in 5 uzun hastalığı tekrarladı. Ersan'ın anlamsız şekilde 3 numarada kalması, topu ön alana taşıyamama vs. derken , 10-1'lik bir seri yedik kalan dakikalarda. Aynı hastalık dünkü Almanya maçında da vardı. Yanlış görmediysem bir ara Semih sırtı dönük top getiriyordu. Nowitzki, Femerling gibi isimlerin olmadığı, kağıt üzerinde baktığınızda bizden en az 2 gömlek aşağıda olan Almanya'da fark yemek harika bir duygu cidden. 

Tamam yükleme yapılıyor, taktiksel varyasyonlar deneniyor vs. Hepsi kabulum ama arkadaş bu deneme sürecinde Almanya'yı dahi yenemiyorsak bizim işimiz iş. Halen daha Cenk'in saçmalıklarını, Hido'nun zorlamalarını izliyoruz sahada. Bir ara oyun planımız potayı gören şut atsın şeklindeydi sahada. 

Hazırlık programı ve maç trafiği zaten saçma sapan seçilmiş, inanılmaz sıkışık bir program var. Fiziki ve mental açıdan oyuncuları zorlayan bir süreç bu , üstüne de bu mağlubiyetlerin gelmesi hiç hoş olmuyor, bu takımın bu turnuvalarda eksiklerini görmesi önemli ama kazanma alışkanlığı da lazım biraz. Daha Almanya'ya diş geçiremiyoruz Yunanistan maçında ne yapacağız. Vatan millet, haydi çocuklar , milli ruhla verelim gazı oynasınlar diye nereye kadar gideriz. Taraftar desteği ile gideceğin maksimum yer eleme turu. Ondan sonrasında taraftar desteği ile mi geçeceksin turu. Tanjevic'in bu takımın başında kalması hataydı. Kariyerine saygı duyuyoruz, yaptıkları çok olağanüstü hatta, ama hazırlık döneminin 2/3'ünde takımın başında olmayıp sonra da gelirsen sonuç bu oluyor işte. Ömer itiraz edip teknik faul aldığında kenara alırsın ama seni tınlamaz bile, gerçi alışık olması lazım kendisinin bu duruma ya neyse. Geçen yıl Fenerbahçe Ülker'de sezon içinde Tanjevic varken hasıl olan sıkıntılar neyse, aynılarını milli takımda da görüyorum. TBF büyük yanlış yaptı, hocaya teşekkür edip yolları ayırması lazımdı, bu süreci en başından beri sahiplenen bir hoca olması lazımdı.Yıllardır beklediğimiz, kendi evimizde oynayacağımız bu şampiyonaya , böyle kaos bir ortamda hazırlanmamalıydık. Son olarak da Mr. Tanjevic'in sözleri ile bitiriyorum. Başka da yorum yapılmaz buna zaten 

"Eğer bu işi benden daha iyi yapabilecek birini bilseydim, belki bırakırdım. Ama öyle biri de yok. (Bogdan Tanjevic, 14 Ağustos 2010)"

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Adidas Cup ve Düşündürdükleri


Öncelikle Engin Atsür'e kocaman bir geçmiş olsun dileyerek girelim bu yazıya. Yazının başında fair play örneği sergileyeyim de içerik pek fair değil çünkü.

Gelelim milli takıma. Aynı tas aynı hamam. Tanjevic bu takımın başına geldiğinden beri gram ilerleme kaydetmeyen bir milli takım. He pardon tek ciddi başarımız Hido ve Memo'nun olmadığı Japonya'daki şampiyona. Manidar değil mi. Dün Sırbistan maçını izlerken, Krstic'ten birbirinin kopyası 20. hücumu yediğimiz anda isyan etti bünyem. Yahu arkadaş bunca senedir üst düzey basketbol oynuyorsun, seneye NBA'de oynayacaksın!!!(biraz zor ama neyse), her seferinde aynı hareketi nasıl yersin savunduğun adamdan anlamak mümkün değil. Hadi onu geçtik, Sinan Güler PG , Cenk Akyol SG, Ersan İlyasova SF olarak sahaya çıkmak nasıl bir fantezidir. Turnuva'da Engin Atsür'den faydalanmamız mümkün değil. Ender'de sakatlıktan dönecek ama, ne kadar hazır dönecek ne kadar performans verebilecek belli değil. Elimizde Evren Büker gibi iki senedir ligin tozunu atan bir oyuncu var. Turnuvada bir saniye bile süre almadı. Tanjevic inat hocadır biliriz, kendi şablonlarından vazgeçmez. 3 numarada verimsiz olduğunu bile bile Ersan'ı orda oynatır Sinan'dan PG yapmaya çalışır falan. O yüzden kendisine ne desek boş, muhtemelen Evren'i kadroya bile almaz. Turnuva bitiminde de Engin'i çok aradık der. Sanki Engin Turnuva ortasında sakatlanmış gibi. Tanıdık gelmiştir size bu sözler, geçen yıl da , turnuvadan çok önce ceza aldığı belli olan Kerem Gönlüm'ü çok aramıştık. Hatta ben bu sene biraz daha kendisini aşıp, Emir'i oynatmak üzerine kurmuştum planlarımı , o sekte vurdu demesini falan bekliyorum.

Gelelim Hido'ya. Sahi hiç merak ettiniz mi, Hido'nun bu takımla olduğu süre içerisinde elde ettiğimiz en büyük başarı ne diye. 2001'deki Avrupa ikinciliği. Japonya'da ki başarıda Hido ve Memo kadroda yoktu. Geçen yıl Yunanistan maçının bitiminde, bu takım seneye de bu kadroyla mücadele edecek, Kerem Gönlüm'de katılacak aramıza diyen kendisiydi. Hakikaten kadroyu Hido'mu yapıyor. Geçen yıl ki İtalya istatistikleri ile göz kamaştıran, adam oldu galiba dediğimiz Cenk Akyol sahada sapır sapır dökülürken, Evren'in kenarda kalmasının bir izahı olmalı elbet.  E şimdi biz de Hido'dan  birazcık performans beklemekte haklıyız sanırım. Gereksiz saçma sapan zorlama şutların haricinde, biraz daha oyuna yön vermesini bekliyoruz. Son 2 turnuvadır resmen Hido'nun takımı olduk çıktık, Hido oynasın da görelim biraz artık.

TBF'ye gelelim diyeceğim de , yok demiyorum valla. Oraya da gelirsek artık bu yazı, yazı olmaktan çıkar. Demirel halen daha kendini başarılı buluyor ya, daha da bir şey demiyorum.

Geri Dönüş

Bir haftalığına herşeyden uzak kafa dinlemek amacıyla Bozcaada'ya kaçmıştım. Orası ile ilgili çok güzel fotoğraflar var onları derleyip bir yazı haline getireceğim. Her ne kadar herşeyden uzak desekte teknolojinin nimetlerinden faydalandık, gündeme mümkün mertebe uzak kalmadık. Aklımda kalan ilk şey Usain Bolt'un geçilmesi oldu geçtiğimiz hafta. Gerçi 9.83 ile Bolt'u geçen Tyson Gay bile sevinmemiştir buna sanırım. 9.72 koşarken geçeme , 9.83 ile geç . Atletizm de enteresan değil mi Ömer Üründül. Milli Takımımızı Yeni Zellanda maçında yerinde izledim, salona ve milli takıma ilişkin yazımı ayrı bir başlığa saklıyorum.

Bir de Nevin Yanıt Burcu Ayhan ve hocaları Cüneyt Yüksel hhakkında bir iki kelamım olacak. Onları da saklıyorum diğer bir başlığa. Tümünü bugün içerisinde halletmeye çalışacağım (bozcaada yazıısı hariç ).

İşe ve hayata dönüş yeniden.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Bilgilendirme Notu



Sevgili okur

bu bünyeninde tatile ihtiyacı var, o yüzden kafamı dinleyip, ayaklarımı çalıştırmaya  çekiliyorum 1 haftalığına. Kendinize iyi bakınız.

Şampiyonanın Ardından

Konuşulacak çok şey var ama kendi ülkemiz adına bakacak olursak çok verimli bir şampiyona geçirdik. Şurada şampiyona öncesi madalya alacağımızı söylemiştim. Bu sefer çok iyi geliyoruz demiştim. Hiç yanılmadım hatta ben Nevin'den kendisini bu kadar aşıp altın almasını beklemiyordum açıkçası. Her şeyiyle harika bir turnuva geçirdik. Madalya beklediğimiz isimlerden madalya aldık, genç ve tecrübesiz dediğimiz sporcularımız inanılmaz iyi derecelere imza attılar ve ne derece gelişime açık olduklarını gösterdiler bizlere. Tüm bunları alt alta koyduğmuzda, bir takım sorunlardan dolayı buraya gelemeyen ama geleceği parlak olan bir kısım atletlerimiz olduğunu da düşünürsek, gelecek bizima adımıza parlak. Bazen önemli olan madalya kazanmak değildir. Bu bir kütür işidir, madalyayı bugün kazanırsın yarın kazanamazsın. Ama ben isterim ki, bundan 6-7 sonra, Avrupa'da insanlar Türkler 5000m'de hep birilerini yetiştiriyor. 6 sene önce Elvan vardı şimdi Meryem var desin. 100m engelli de Nevin'in arkasından bu kızı koydular desinler, Bu kültürü önce kendimize oturtalım sonra devamı gelecektir.


Bu sebeple tüm atlerlerimizi can-ı gönülden tebrik ediyorum bize yaşattıkları gururun tarifi yok. Takım tartışması vs. konusuna girmeyeceğim, şu an bu satırları yazarken duyduğum gururun 10 belki de 100 katını Aziz Yıldırım duyuyordur haklı olarak. Başarılı işler yapan insanları takdir etmek lazım.

1 Ağustos 2010 Pazar

Senin Altın'ın Hepsinden Değerli Nevin


Kusuruma bakmayın, Elvan ve Alemitu'da bizim çok değerli sporcularımız, bu ülkenin bir evladı gibi pistlerde inanılmaz yarışıyorlar. Ama Nevin bambaşka. Herşeyden önce hem sürate hem de tekniğe dayanan 100m engelli gibi çok zor bir branşta yarışıyor. Böyle bir branşta yarışıp, 12:89'lardan 12:63'e derece çekebilmek muazzam başarı. 15 gün önce gene Barselona'da 12.74 koşmuştu Nevin, o gün Vonnete Dixon'ı geçmişti o gün yazmıştık bloga, Nevin altına geliyor diye. Burada sırasıyla 12.74 , 12.71, 12.63 yaptı inanılmaz bir şey cidden. Düşünün bir insan kendi en iyi derecesini ve ulusal rekoru 1 saat içinde 11 salise daha geriye çekti. Kelimelerle anlatılamaz bu başarı. Yazıyı Nevin'in videoları ile süsleyeceğim zaten. o yüzden son gün öncesinde değerlendirmelerimizi de belirtelim.



bugün Burcu Ayhan , Alemitu Bekele Elvan ve Aslı Çakır piste çıkacak. 5000m'de diğer atletlerin durumu ne bilmiyorum cidden, ancak hem Elvan hem de Alemitu katıldıkları Diamond League'lerde ne kadar formda olduklarını gösterdiler. Özellikle Alemitu'nun Defar'ı geçmesi cidden büyük olay. Bu yüzden 5000m'de bir duble gelirse hiç şaşırmam. Ancak şuna eminim ki çok ekstrem bir durum olmadığı sürece, 5000m'den en az bir madalya ile çıkarız. Burcu Ayhan ve Aslı Çakır'dan madalya beklemek hayalcilik olur. Zaten onların yarıştığı branşları göz önüne alırsak, gösterdikleri gelişme muhteşem. Özellikle Burcu Ayhan'ın 3 sene içerisinde kendisini 11cm yukarı çekmesi harika. Daha önce de yazdım, 2.00m sınırını geçen ilk Türk Bayan Atlet olmaya çok yakın Burcu. 2012'de neden madalya olmasın diyorum ben Burcu için. Aslı Çakır'da kendine gittikçe finalde yer bulmaya başlayan genç bir sporcumuz. Onun da önünde uzun bir yol var ama gösterdiği gelişme muazzam. Bu iki atletimize gereken destek verilmeli, spor basınında serisinde bilmem kaçıncı olan Aslı Çakır yazılmamalı mesela. İki sene öncesine kadar şu dereceyi koşan Aslı Çakır, derecesini şu kadar saniye geliştirdi ama serisinde 5. oldu vs. gibilerinden yazılmalı haberleri.

Son paragrafı da Fenerbahçe'ye açıyorum. Kusura bakmayın ben Fenerbahçe'liyim diye yazmıyorum bunları. Herşeyden önce bir sporsever olarak, atletizm gibi üveyin de üveyi evlat muamelesi gören bir branşa yıllardır yaptıkları yatırımlara saygı duyuyorum. Nevin Yanıt, Halil Akkaş, Burcu Ayhan,Kemal Koyuncu, Karin Mey,Fatih Avan gibi geleceğin yıldızı olacak sporculara verdiği destekler için türk atletizmi Fenerbahçe'ye teşekkür borçlu. SPOR kulübü ibaresine sahip olup, gerçekten SPOR kulübü gibi davranan Fenerbahçe'ye sporseverler de saygı duymalı. Bütün bunların ötesinde bi Fenerbahçe taraftarı olarak, bizim formamızı giyen atlerimizin bu başarısını görünce gururlanmamak elde değil. Önce Türkiye gelir, kimin hangi kulübün sporcusu olduğu önemli değildir elbette ama , kendi taraftarı olduğunuz kulübün sporcuları başarılı olunca daha bir mutlu oluyor insan.

Öncelikle TRT anlatımı ile olan videoyu paylaşayım sizinle.


bir de Eurosport spikerinin anlatması ve Eurosport canlı yayınında Nevin söyledikleri. Gerçi İngilizcesi çok iyi değil Nevin'in ama hissettiklerini o kadar iyi anlatıyor ki, en sonunda spiker Nevin ne olduğunu anlamıyor ama biz çok iyi anlıyoruz, o Avrupa Şampiyonu diyor. Gerçekten büyük gurur...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...